Ahmet Gözen
Köşe Yazarı
Ahmet Gözen
 

Yeni eğitim yılı kutlu olsun

 *YENİ EĞİTİM ÖĞRETİM YILINA BAŞLARKEN* Sevgili okuyucularım, Günaydın  Mutlu bir hafta dilerim. Yeni bir eğitim ve öğretim yılına giriyoruz. Öncelikle tüm öğrencilerimize, öğretmenlerimize ve velilerimize gönülden başarılar diliyorum.      Umuyorum ki bu yıl sağlık, huzur ve başarı getirir. Ancak, iyi dileklerin yanında görmezden gelemeyeceğimiz gerçekler de var. *SÜREKLİ DEĞİŞEN SİSTEM* Türkiye’de eğitim sistemi yıllardır en büyük yarayı istikrarsızlıktan alıyor. Bir sistem tam oturuyor derken yeni bir değişiklik gündeme geliyor.      Olan yine öğrencilerimize ve öğretmenlerimize oluyor. Eğitim böylesine sık değiştirilecek bir alan değildir.      4+4 sistemi mesela, 100 yıldır oturulamayan yamalanıp duran sistemin son büyük değişikliğiydi.        Öğrencilerin en verimli, en alıcı olacakları zamanları uzun uzun yiyen bir yapı halinde karşımızda duruyor şuan.    Geleceğimiz olan çocuklar böyle yapıla yapıla deneme tahtasına döndü. Yıllardır gözünden sakındıklarımız,  Çocuklarımız laboratuar denekleri gibi kullanılıyor.    Bu meselelere çözüm getirmek liyakatsiz komisyonlar kurup “yaptık oldu” demekle olacak iş midir? Artık devletin yapması gereken; sürdürülebilir, bilimsel ve uzun vadeli bir düzeni inşa etmektir. *LİYAKATSİZ SİSTEM, SENDİKA BASKILARI*    Okulların başına çoğu zaman liyakatli, geniş görüşlülük sahibi yöneticiler yerine farklı hesaplarla seçilmiş idareciler getiriliyor. Sendika baskılarıyla yapılan tayinler de çabası. Öğretmenin liyakatinin geri plana atıldığı bir sistemde başarıdan söz etmek mümkün değildir.           Bu noktada sorumluluk Milli Eğitim Bakanlığı’na aittir. Atama ve denetim süreçleri şeffaflıkla, hakkaniyetle yürütülmelidir.         İktidar kimse onun siyasi uzantılarının iki dudağının arasında nesillerimiz çürütülemez. *SINIF MEVCUDU GERÇEĞİ* Bugün devlet okullarında 40-50 kişilik sınıflarda çocuklarımız eğitim görmeye çalışıyor. Eğitim değil, adeta sessizlik kontrolü… 24 öğrencinin üzerindeki sınıflarda öğrenciye ulaşmak neredeyse imkânsız. Buna rağmen devletin öğrenci başına yaptığı harcama,     Özel okullara yapılan harcamalarla kıyaslandığında yüksek görünüyor ama verimi çok düşük. Bu çelişkiyi çözmek, eğitimin planlamasından sorumlu devlet organlarının görevidir. *AYDIN’DA DEPREME DAYANIKSIZ OKULLAR* Aydın’da yıllardır tartışılan en önemli konulardan biri okulların depreme dayanıksızlığı.      Ne yazık ki bu sadece mühendislik meselesi değil, doğrudan eğitim kalitesine darbe vuruyor. Çünkü rapor verilen birçok okul boşaltılıyor, öğrenciler başka okullara kaydırılıyor.       Bir sınıfa zaten 35 öğrenci sığdırmaya çalışırken, bu birleşmelerle sayı daha da artıyor. 40-50 mevcutlu sınıflar oluşuyor:       Çocuklarımız defalarca okul değiştiriyor; bir dönem başka binada, sonraki dönem başka bir yerde. Haliyle öğretmenler de değişiyor.       Eğitim dediğimiz şey uzun vadeli bir süreçtir, istikrar ister. İğne oyası gibi ince ince emek ister. Ama bu şartlarda öğrencilerimiz köksüzleşiyor, öğretmenler motivasyonunu kaybediyor. Nice zeki öğrenciler, keşfedilmeyi bekleyen yetenekler ya köreliyor ya da ileride zeki ve yetenekli suçlular olarak toplumun ve hukukun sorunu haline geliyor.     Bugün alınan bu geçici kararların faturası, 10 sene sonra önümüze çıkıyor. Çünkü eğitim, günü kurtarmakla yürütülecek bir iş değildir.      Nesillerin emekleri, değerler ve hayaller “bu sene böyle oluversin” lerle boşa harcanamaz. Devletin burada yapması gereken, kalıcı, güvenli ve planlı adımları bir an önce hayata geçirmektir. *ÖĞRETMEN YETERLİLİĞİ* Sevgili okuyucularım, En değerli emanetimizi teslim ettiğimiz öğretmenlerimize gelelim. Öğretmenlik, evet, “kutsal bir meslek” ama bir ölçüm yapılsa kaç öğretmen bu kutsallığı gerçekten karşılar sizce?     Bu konu çok su kaldırır değerli dostlarım ama en fazla kanayan yara da budur.     Dünyadaki pek çok gelişmiş eğitim sisteminde, öğretmenler yeterlilik sınavlarına tabi tutulur.    Türkiye de bu sistemi benimsemeli; böylece öğretmenlik keyfiyet değil, liyakate dayanan bir meslek olur.     Hem başarılı öğretmenlerimizin emekleri de hakkınca verilmiş olur. Nitekim eğitimde kalite ancak yeterlilik üzerinden tanımlanır. Bu mekanizma uygulanmazsa reform değil, kaos sürer. *ÇALIŞAN VELİLERİN YÜKÜ*     Bir de bu ekonomik krizde ailenin tamamı çalışmazsa geçinmek mümkün değil ve çalışan anne babaların yaşadığı büyük bir sıkıntı var.    Okulların mesai kavramından uzak işleyişi yüzünden çocuklar ders bittiğinde evde sahipsiz kalıyor.     Veliler, çoğu zaman güvenilirliği tartışmalı, cahil bakıcılara büyük paralar ödemek zorunda kalıyor.     Bu durum, aile bütçelerini zorlarken, çocukların güvenliğini ve gelişimini de olumsuz etkiliyor.      Oysa eğitim yalnızca ders saatlerinden ibaret değildir; çocuklar günün büyük kısmında güvenli ve verimli bir ortamda tutulmalıdır.     Devletin bu konuda da ailelerin yükünü hafifletecek çözümler üretmesini tüm vatandaşlar büyük bir acziyet içinde bekliyor. Çünkü eğitim sistemi, yalnızca öğrenciyi değil, aileyi de düşünmek zorundadır. *EĞİTİM DERS DEĞİLDİR, HAYATTIR*  Unutmamak gerekir ki eğitim sadece ders değildir.     Çocuklarımızın sosyal etkinliklere, projelere, kendilerini gösterebilecekleri alanlara ihtiyacı var.     Yapay zekâ teknolojileri dünyanın dört bir yanında sınıflara girmeye başlamışken bizim hâlâ kalabalık sınıflarda sessizlik sağlamaktan öteye gidemememiz kabul edilemez.     Hele disiplini sağlayamayan idarecilerin sayesinde bazı okullara kadar inen bağımlılıklara, kötü alışkanlıklara hatta yaşlarına uygun olmayan ilişki çeşitlerine hiç girip bu güzel başlangıç gününde sizlerin moralini daha da bozmak istemiyorum.     Bu ciddi sorunlar artarak devam etmekte, başka bir yazımda ayrıntısıyla değineceğim.     Sevgili okuyucularım, 8 Eylül 2025 itibarıyla yeni bir eğitim yılı başlıyor. Umutlarımız var, evet, ama gözümüzün önündeki gerçekleri de görmezden gelemeyiz. Bizler anne baba olarak, vatandaş olarak taleplerimizi dile getirebiliriz.     Ama sorunları çözecek olan biz değiliz; devlet organlarıdır.    Eğitim emekçilerinin, öğrencilerin, ailelerin ve ülkemizin bu yeni dönemde hakkı teslim edilmelidir. Zaman,  eğitimde cesur olmak zamanı. Milli Eğitim Bakanlığı ve yerel idareciler bu sorumluluğu hakkıyla üstlenmek zorundadır. Çünkü eğitim, bir ülkenin geleceğini şekillendiren en kritik meseledir. Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi: “*En mühim ve feyizli vazifemiz, millî bir eğitimdir. Millî eğitim işlerinde kesinlikle zafere ulaşmak lazımdır. Bir milletin hakiki kurtuluşu ancak bu suretle olur*.” Atatürk’ün bu uyarısı, bugün yaşadığımız bütün eğitim sorunlarının aslında geleceğimizin bekasıyla doğrudan ilgili olduğunu gözler önüne seriyor.    Bizler ve devletin eğitim kurumları Mustafa Kemal Atatürk’ün vizyonuyla bakmadıkça, milletin kaderini belirleyemeyeceğiz.  Bu yüzden soruyorum:  Çocuklarımızın geleceğinden daha önemli ne olabilir?
Ekleme Tarihi: 18 Kasım 2025 -Salı

Yeni eğitim yılı kutlu olsun

 *YENİ EĞİTİM ÖĞRETİM YILINA BAŞLARKEN*

Sevgili okuyucularım, Günaydın  Mutlu bir hafta dilerim.

  • Yeni bir eğitim ve öğretim yılına giriyoruz. Öncelikle tüm öğrencilerimize, öğretmenlerimize ve velilerimize gönülden başarılar diliyorum.

     Umuyorum ki bu yıl sağlık, huzur ve başarı getirir. Ancak, iyi dileklerin yanında görmezden gelemeyeceğimiz gerçekler de var.

*SÜREKLİ DEĞİŞEN SİSTEM*

Türkiye’de eğitim sistemi yıllardır en büyük yarayı istikrarsızlıktan alıyor. Bir sistem tam oturuyor derken yeni bir değişiklik gündeme geliyor.

     Olan yine öğrencilerimize ve öğretmenlerimize oluyor. Eğitim böylesine sık değiştirilecek bir alan değildir.

     4+4 sistemi mesela, 100 yıldır oturulamayan yamalanıp duran sistemin son büyük değişikliğiydi.

       Öğrencilerin en verimli, en alıcı olacakları zamanları uzun uzun yiyen bir yapı halinde karşımızda duruyor şuan.

   Geleceğimiz olan çocuklar böyle yapıla yapıla deneme tahtasına döndü.

Yıllardır gözünden sakındıklarımız,  Çocuklarımız laboratuar denekleri gibi kullanılıyor.

   Bu meselelere çözüm getirmek liyakatsiz komisyonlar kurup “yaptık oldu” demekle olacak iş midir?

Artık devletin yapması gereken; sürdürülebilir, bilimsel ve uzun vadeli bir düzeni inşa etmektir.

*LİYAKATSİZ SİSTEM, SENDİKA BASKILARI*

   Okulların başına çoğu zaman liyakatli, geniş görüşlülük sahibi yöneticiler yerine farklı hesaplarla seçilmiş idareciler getiriliyor. Sendika baskılarıyla yapılan tayinler de çabası. Öğretmenin liyakatinin geri plana atıldığı bir sistemde başarıdan söz etmek mümkün değildir.     

     Bu noktada sorumluluk Milli Eğitim Bakanlığı’na aittir. Atama ve denetim süreçleri şeffaflıkla, hakkaniyetle yürütülmelidir.

        İktidar kimse onun siyasi uzantılarının iki dudağının arasında nesillerimiz çürütülemez.

*SINIF MEVCUDU GERÇEĞİ*

Bugün devlet okullarında 40-50 kişilik sınıflarda çocuklarımız eğitim görmeye çalışıyor. Eğitim değil, adeta sessizlik kontrolü… 24 öğrencinin üzerindeki sınıflarda öğrenciye ulaşmak neredeyse imkânsız. Buna rağmen devletin öğrenci başına yaptığı harcama,

    Özel okullara yapılan harcamalarla kıyaslandığında yüksek görünüyor ama verimi çok düşük. Bu çelişkiyi çözmek, eğitimin planlamasından sorumlu devlet organlarının görevidir.

*AYDIN’DA DEPREME DAYANIKSIZ OKULLAR*

Aydın’da yıllardır tartışılan en önemli konulardan biri okulların depreme dayanıksızlığı.

     Ne yazık ki bu sadece mühendislik meselesi değil, doğrudan eğitim kalitesine darbe vuruyor. Çünkü rapor verilen birçok okul boşaltılıyor, öğrenciler başka okullara kaydırılıyor.

      Bir sınıfa zaten 35 öğrenci sığdırmaya çalışırken, bu birleşmelerle sayı daha da artıyor. 40-50 mevcutlu sınıflar oluşuyor:

      Çocuklarımız defalarca okul değiştiriyor; bir dönem başka binada, sonraki dönem başka bir yerde. Haliyle öğretmenler de değişiyor.

      Eğitim dediğimiz şey uzun vadeli bir süreçtir, istikrar ister. İğne oyası gibi ince ince emek ister. Ama bu şartlarda öğrencilerimiz köksüzleşiyor, öğretmenler motivasyonunu kaybediyor. Nice zeki öğrenciler, keşfedilmeyi bekleyen yetenekler ya köreliyor ya da ileride zeki ve yetenekli suçlular olarak toplumun ve hukukun sorunu haline geliyor.

    Bugün alınan bu geçici kararların faturası, 10 sene sonra önümüze çıkıyor. Çünkü eğitim, günü kurtarmakla yürütülecek bir iş değildir.

     Nesillerin emekleri, değerler ve hayaller “bu sene böyle oluversin” lerle boşa harcanamaz. Devletin burada yapması gereken, kalıcı, güvenli ve planlı adımları bir an önce hayata geçirmektir.

*ÖĞRETMEN YETERLİLİĞİ*

Sevgili okuyucularım,

En değerli emanetimizi teslim ettiğimiz öğretmenlerimize gelelim. Öğretmenlik, evet, “kutsal bir meslek” ama bir ölçüm yapılsa kaç öğretmen bu kutsallığı gerçekten karşılar sizce?

    Bu konu çok su kaldırır değerli dostlarım ama en fazla kanayan yara da budur.

    Dünyadaki pek çok gelişmiş eğitim sisteminde, öğretmenler yeterlilik sınavlarına tabi tutulur.

   Türkiye de bu sistemi benimsemeli; böylece öğretmenlik keyfiyet değil, liyakate dayanan bir meslek olur.

    Hem başarılı öğretmenlerimizin emekleri de hakkınca verilmiş olur. Nitekim eğitimde kalite ancak yeterlilik üzerinden tanımlanır. Bu mekanizma uygulanmazsa reform değil, kaos sürer.

*ÇALIŞAN VELİLERİN YÜKÜ*

    Bir de bu ekonomik krizde ailenin tamamı çalışmazsa geçinmek mümkün değil ve çalışan anne babaların yaşadığı büyük bir sıkıntı var.

   Okulların mesai kavramından uzak işleyişi yüzünden çocuklar ders bittiğinde evde sahipsiz kalıyor.

    Veliler, çoğu zaman güvenilirliği tartışmalı, cahil bakıcılara büyük paralar ödemek zorunda kalıyor.

    Bu durum, aile bütçelerini zorlarken, çocukların güvenliğini ve gelişimini de olumsuz etkiliyor.

     Oysa eğitim yalnızca ders saatlerinden ibaret değildir; çocuklar günün büyük kısmında güvenli ve verimli bir ortamda tutulmalıdır.

    Devletin bu konuda da ailelerin yükünü hafifletecek çözümler üretmesini tüm vatandaşlar büyük bir acziyet içinde bekliyor. Çünkü eğitim sistemi, yalnızca öğrenciyi değil, aileyi de düşünmek zorundadır.

*EĞİTİM DERS DEĞİLDİR, HAYATTIR*

 Unutmamak gerekir ki eğitim sadece ders değildir.

    Çocuklarımızın sosyal etkinliklere, projelere, kendilerini gösterebilecekleri alanlara ihtiyacı var.

    Yapay zekâ teknolojileri dünyanın dört bir yanında sınıflara girmeye başlamışken bizim hâlâ kalabalık sınıflarda sessizlik sağlamaktan öteye gidemememiz kabul edilemez.

    Hele disiplini sağlayamayan idarecilerin sayesinde bazı okullara kadar inen bağımlılıklara, kötü alışkanlıklara hatta yaşlarına uygun olmayan ilişki çeşitlerine hiç girip bu güzel başlangıç gününde sizlerin moralini daha da bozmak istemiyorum.

    Bu ciddi sorunlar artarak devam etmekte, başka bir yazımda ayrıntısıyla değineceğim.

    Sevgili okuyucularım,

8 Eylül 2025 itibarıyla yeni bir eğitim yılı başlıyor. Umutlarımız var, evet, ama gözümüzün önündeki gerçekleri de görmezden gelemeyiz. Bizler anne baba olarak, vatandaş olarak taleplerimizi dile getirebiliriz.

    Ama sorunları çözecek olan biz değiliz; devlet organlarıdır.

   Eğitim emekçilerinin, öğrencilerin, ailelerin ve ülkemizin bu yeni dönemde hakkı teslim edilmelidir.

Zaman,  eğitimde cesur olmak zamanı. Milli Eğitim Bakanlığı ve yerel idareciler bu sorumluluğu hakkıyla üstlenmek zorundadır. Çünkü eğitim, bir ülkenin geleceğini şekillendiren en kritik meseledir.

Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi:
“*En mühim ve feyizli vazifemiz, millî bir eğitimdir. Millî eğitim işlerinde kesinlikle zafere ulaşmak lazımdır. Bir milletin hakiki kurtuluşu ancak bu suretle olur*.”

Atatürk’ün bu uyarısı, bugün yaşadığımız bütün eğitim sorunlarının aslında geleceğimizin bekasıyla doğrudan ilgili olduğunu gözler önüne seriyor.    Bizler ve devletin eğitim kurumları Mustafa Kemal Atatürk’ün vizyonuyla bakmadıkça, milletin kaderini belirleyemeyeceğiz. 

  • Bu yüzden soruyorum:

 Çocuklarımızın geleceğinden daha önemli ne olabilir?

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ege7gun.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.