Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan’a yapılan linç kampanyası, yalnızca bir akademisyeni değil; bu ülkenin bilimle, hakikatle ve akılla kurduğu son bağları da hedef alıyor.
“Yalancının mürekkebi” değil, “yalanı besleyen mürekkep” döküldü bu kez satırlara.
Bir bilim insanının sadece görüşlerinden, özellikle de siyasal çevrelerin hoşuna gitmeyen çıkışlarından ötürü nasıl hedefe konulduğunu, nasıl hukukun değil medyanın infazına maruz bırakıldığını ibretle izledik.
Ve asıl trajedi şu: Sözde kalem erbaplarının, bir imar ihlali bahanesiyle, bu ülkenin en saygın jeofizikçilerinden birine karşı başlattığı nefret kusmuğuna, “etik”, “vicdan”, “hukuk” gibi kelimelerin paravan yapılması.
OLAY NEYDİ, NE OLARAK SUNULDU?
Gerçek ortada: Kuşadası’nda sıradan bir vatandaşın ihbarı üzerine, tıpkı binlerce yazlıkta olduğu gibi, yapı kayıt belgesi olan bir konutta teknik bir düzenleme sorunu gündeme geldi. Hukuki süreç başladı, şahıs da gereğini yaptı. Hukuki sonuç beklenirken, bazı kalemler bunu “kaçak yapı çetesi” muamelesiyle servis etti.
Ama mesele aslında hiç de bu kadar masum değildi. Çünkü hedef yapı değil, Ercan’ın son dönemde yaptığı iktidar eleştirileriydi. Gerçekten de soru şu:
Neden yüzlerce kaçak yapının içinde sadece Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan manşet oldu?
Cevap açık: Çünkü o bir bilim insanıydı ve susmamıştı.
Deprem politikalarını, kentleşme facialarını, ranta dayalı belediyeciliği eleştirdiği için hedef seçildi.
İKİYÜZLÜLÜĞÜN ADRESİ KİM?
“Ele verir talkını, kendi yutar salkımı” diyenlere sormak gerek:
Kuşadası’nın yıllardır süren çarpık yapılaşmasında hangi yerel iktidarlar imza attı?
Hangi gazeteci bu rezalete tek satır yazmadı?
Hangi kalem şimdi çıkıp da “hukuk devleti” diye bağırıyor ama kendi siyasi çıkarı dışında bir tutarlılığı yok?
Buradaki asıl ikiyüzlülük, bilimsel eleştiriyi hedef alıp, kişisel linç kampanyasına dönüştürenlerdedir.
Üstelik Prof. Dr. Ercan, imar sorunuyla ilgili üzerine düşeni yapmış, hiçbir direniş göstermemiştir. Bunu bile “kaçış”, “teslimiyet” gibi karalamalarla lanse etmek; adeta halkı kinle doldurma operasyonudur.
BİLİME DEĞİL, LİNCE KARŞI DURUN!
Bir akademisyeni fikirlerinden dolayı susturmaya çalışmak, yalnızca bireye değil, bilime, kamu yararına ve toplumsal akla karşı işlenmiş bir suçtur.
Prof. Dr. Ahmet Ercan’ın 50 yılı aşkın emeğini, Türkiye’nin deprem bilimi tarihindeki yerini, bir “bahçeye yapılan depo”ya indirgemek, sadece bilim düşmanlığı değil; aynı zamanda düşmanlıktan kendine kariyer devşirme utancıdır.
KİM UTANMALI?
Bilimi değil, siyaseti referans alan “yandaş tetikçiliği” yapan kalemler mi?
Her eleştiriyi tehdit olarak algılayıp, linç yoluyla yok etmeye çalışan sistem mi?
Yoksa, sırf halkı bilgilendirdiği için hedefe konan Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan mı?
Tarihin hangi dönemine bakarsanız bakın; susturulanlar değil, susturanlar utanmıştır.
Bilim insanı olmak, sadece kürsüde konuşmak değil; karalamalara karşı dimdik durmaktır.
Ve Ercan, bunu yapmıştır.
SON SÖZ: BİR ÇATI KATI İLE YIKILMAZ, 50 YILLIK BİLİMSEL MÜCADELE!
Kuşadası’nı terk etmek değil, linç kültürünün gölgesinde yaşamak istememektir bu!
Ve son olarak, kalem tutanlara değil, vicdan sahibi insanlara sesleniyoruz:
Bir gün sizin de sözünüz istenmediğinde, bu lince uğramayacağınızın garantisi var mı?
Bugün Ercan’a sus diyeni alkışlayanlar, yarın kendi söz hakkını ararken yalnız kalmasın diye, şimdi doğruyu söylemekten vazgeçmeyelim.
“İşin en ironik ve düşündürücü yanı ise, bu linç kampanyasının fitilini ateşleyenlerin, bizzat CHP’li Kuşadası Belediyesi’ne yakın bazı kalemler olmasıydı. Üstelik bu isimler, Prof. Dr. Ercan’a yönelik eleştirilerini zaman zaman sınır aşarak hakaret boyutuna vardırmaktan da çekinmediler.”