Bir zamanlar Ege'nin oksijen deposuydu Söke. Şimdi nefes almak bir lüks, sağlıklı yaşamak ise ütopya. Sabah pencere açtığınızda yüzünüze vuran şey ne rüzgar ne güneş; çimento tozu ve ağır metal kokusu. İlçenin göbeğinde üretime devam eden çimento fabrikası, sanki “çöküşün sembolü” olarak bilerek bırakılmış. Dumanı eksik olmuyor, ama çözüm için birkaç gazeteci ve STK dışında toplumda yükselen tek bir ses bile yok.
Çimento Değil, Bile Bile Zehir
Sözde istihdam yaratıyor, ama aslında hastalık yayıyor. Sadece bacasından çıkan duman değil mesele; o dumanla gelen baş ağrısı, öksürük, çocuklarda bronşit, yaşlılarda KOAH… Çimento fabrikası, Söke’nin kaderine yapışmış bir lanet gibi duruyor orada. Denetim var mı? Var elbet; ama nedense her denetim sonrası baca daha çok duman çıkarıyor. Kimin neye göz yumduğu belli. Çünkü burada çevreyi değil, koltukları korumak önemli.
Gürültü Terörü: Hurdacısı, Düğünü, Egzozu
Tozla uğraşmak yetmezmiş gibi bir de gürültü işkencesi var. Megafonla sabahın altısında hurdacı geçen yer olur mu? Aydın'ın birçok yerinde olduğu gibi Söke’de de oluyor. Üstelik bir değil, üç dört farklı hurdacı; adeta birbirleriyle decibel savaşı yapıyorlar. Yetmedi mi? Akşam oluyor, bu kez sokak düğünleri başlıyor. “Eğlence” adı altında sokak ortasına kurulan kolonlar, deprem etkisi yaratıyor. Havai fişekler, egzoz patlatmaları, gece yarılarına kadar çalan müzik… Kısacası sessizlik ve temiz hava istiyorsanız, Söke'den uzak durun.
İnsan Kirliliği: En Sessiz Ama En Yoğun
Söke’de çevre kirliliği kadar gözle görülmeyen bir başka kirlilik var: insan kirliliği. Saygısız, duyarsız, bencil ve kaba bir kitlenin hâkimiyeti gittikçe artıyor. Toplu taşımada bağıran, sırada beklemeyen, parkta çöp atan… Herkes her şeyi yapmaya kendini hak sahibi görüyor. Uyaranı azarlar, şikayet edeni tehdit eder. Çünkü burada “susmak erdem” değil, sanki zorunluluk haline geldi.
Genel kanı şu "Amaan boşver belasını başkasından bulsun, bana dokunmayan yılan bin yaşasın, bananee" diye diye ömürleri çürüttük.
Peki Ya Diğer Sorunlar?
Tarım Arazileri Talan Altında
Söke, bereketli ovası ile Ege'nin can damarıydı. Ne yazık ki bu damar kesilmeye başladı. Tarım arazileri hızla imara açılıyor. Her geçen gün bir zeytinlik yok oluyor, bir pamuk tarlası yerini lüks (!) konutlara bırakıyor. Sulama sistemleri çöküyor, çiftçiler borç içinde boğuluyor ama kimsenin umurunda değil. Çünkü kısa vadeli rant, uzun vadeli kalkınmanın yerini almış durumda.
Altyapı Mı? O da Ne?
Yollar çukur dolu, kanalizasyon sistemi zaten ortaçağ kalıntısı gibi. Bir yağmur yağsın, bakın nasıl felç oluyor hayat. Kaldırımlar yok denecek kadar az, olanlar da zaten ya işgal altında ya da bozuk. Bisiklet yolları? Hayal. Engelli vatandaşlar için uygunluk? Yok. Kent, insan için değil; araç, beton ve tabela için tasarlanmış gibi.
Ulaşım Çilesi ve Kaotik Trafik
Şehir içi ulaşım hâlâ daracık minibüslerle sağlanıyor. Araçlar eski, güzergahlar gelişigüzel, şoförler bazen keyfine göre duruyor bazen hiç durmuyor. Trafikteyse “kırmızı ışık” bir öneri, “yaya geçidi” ise sanal gerçeklik. İlçeye dışarıdan gelen biri önce şaşırıyor, sonra alışıyor. Çünkü burada kurallar değil, kaos işliyor.
Sosyal Çöküş ve Güvenlik Sorunu
Gençler için vakit geçirecek tek bir yer yok. Ne kamusal alanlar ne kültürel aktiviteler yeterli. Kütüphaneler boş, parklar bakımsız, spor tesisleri ya özel işletmelerde ya da yıllardır yenilenmemiş durumda. Mahalle aralarında artan madde kullanımı, gündüz vakti bile tedirgin edici. Geceleri sokakta yürümek cesaret işine dönüştü. Polis var ama görünmüyor, muhtar var ama çözmüyor, vatandaş var ama susuyor.
Final: Çimento Tozunu Silmek Mümkün mü?
Söke'nin sorunu sadece çimento değil. O bir sembol. Sadece çevre değil, toplum da bozulmuş durumda. Koku, toz, gürültü, çöküş; hepsi birleşince ortaya nefessiz bir kent çıkıyor. Ve hâlâ insanlar burada yaşamaya çalışıyor. Hâlâ çocuk büyütüyor. Hâlâ yaşlanıyor.
Fakat henüz geç kalmış sayılmayız... Çünkü hâlâ bu yazıyı okuyan biri varsa, demek ki hâlâ dert eden birileri var.