Selahattin Çelik
Köşe Yazarı
Selahattin Çelik
 

Belli ki topuktan vurmuşlar!..

Bir taş atılmış, sesi uzun sürmüş, yankısı sokaklara kadar varmış. Meral Akşener bile sizden on gömlek üstünmüş, demişler. Çok üzücü Çerçioğlu, demişler. Oysa sözleriniz ödünç ışıklar gibi: kısa, parlak, ama içi boş. Milyonlarca dolarınız olabilir, belki; ama “halkın dürüst ve namusluları” gözünde artık sıfırsınız. Bundan sonra ne pazarı dolaşırsınız, ne de halkın geçim derdinden söz edebilirsiniz. Halkın fakiri size selamı keser; tüm dönekler önünüze güller serer. Bugünler de geçer sayın Çerçioğlu. Yaşasın güce tapma. Biât etme. Şunun şurasında on yirmi yıl daha kirli servetler ve ayak oyunları ile gününüzü gün edin. Ya İlahi düzene hangi yüzle gideceksiniz? Bu satırlar bir tokat değil, bir aynadır. Aynada gördüğünüz yüz, paranın ışığında parlayan bir maske mi, yoksa ter ve emekle yoğrulmuş gerçek bir alın teri mi? Maskeleri düşüren rüzgâr bazen bir söylentiyle gelir, bazen bir sosyal medya etiketiyle; @Özgür, @Çerçioglu, @chp — etiketler birer çınlama: isimler, adreslenmiş hesaplar, suskun ama dinleyen bir kamuoyu İroni acı bir tat bırakır dilde; ama gerçekler daha acı. Çünkü politikada itibarı kaybetmek, sadece bir insanın onurunu kaybetmesi değil; o koltuğa oturmuş olanın taşıdığı güvencelerin, vaatlerin ve umutların da çöküşüdür. Bir zamanlar “halkın temsilcisi” diye alkışlanan kişi, bugün pazarda yürürken omuzdan itilir. Çünkü güven, para gibi değildir: geri alınması zordur, yeniden inşa edilmesi daha da zor. Metaforlarla konuşacak olursak: Siyaset bir nehirdir. Nehrin suyu, halkın güveniyle akar. Susuz bırakılan bir nehir kurur; kuruyan nehir yatağında sadece çürük ve çerçöp kalır. Eğer liderler nehrin kaynağını zehirlerse, aşağıda yaşayanlar susuzluktan kırılır. Ve insanlar artık lüks villa pencerelerinden değil, kuruyan dere yataklarından bakar olurlar. Dürüstlük dediğiniz nedir? Bir ilan panosunda yazılı güzel sözler mi, yoksa cebinizdeki hesap tablosunda bulunmayan, gecenin en karanlık saatinde bile sizi sarsan vicdan mı? Halkın “dürüst ve namuslu” dediği kişiler, tarihin tanıklığında ortaya çıkar; para gelince eğilenler değil, fırtınada direği tutanlardır. Ve bugün halkın gözünde sarsılan itibar, yarın tarih sayfalarına da sarsıntıyla geçer. İnsanlık mıdır bu? Ya da sadece müdavimlik mi? Güce tapma, biât etme; bunlar eski oyunların yeni varyasyonları. Güç yanındaysa paçanı sıvayıp yürü; güç kaybolduğunda ise başka bir gücün önünde boyun bük. Ama unutmayın: geçmişte paça sıvayanların bir gün aynada yalnız kaldığı görülmüştür. Siyasi hayat bir tiyatroysa, seyirci her daim hazırdır. Perdeler açılır, replikler söylenir; alkışlar gelir. Ama sahne arkasında yapılan pazarlıklar, kozlar ve sessiz anlaşmalar; işte onlar seyirciye gösterilmez. Seyirci bunları hissetse de, duymazdan gelir. Ta ki bir gün perde düşene kadar. Ve o gün, sahnedeki oyuncular değil, maskeleri düşenler hatırlanır. Ve şimdi halka dönelim: Halkın fakiri size selamı keser deriz. Bu, sadece kırgın bir söz değildir; bir uyarıdır. Halk, karnı açken nutuk dinlemek istemez; ekmek ister. İtibar kaybı sadece prestij kaybı değil, aynı zamanda güçsüzleşme, kaynakların kaçışı, yatırımcıların çekilmesi demektir. Oysa siyasetçinin görevi, sadece koltuğunu korumak değil; o koltuğun altında yatan insanların hayatını kolaylaştırmaktır. İyi yönetişim, şeffaflık ve hesap verilebilirlik; bunlar demode değil, tam tersine siyasetin can suyu. “Para varsa her şey var” diyenlere hatırlatılmalı: para her şeyi satın almaz; güveni satın alamaz. Ve güvenin kaybedildiği yerde, en büyük servet bile yalnız bir taş gibi kalır — parlak ama anlamsız. Son olarak bir ikaz: Gün gelip de tarih susmazsa, sözünüzün, yaptığınız işin ve ardınızda bıraktığınız mirasın hesabı sorulacaktır. Vicdanın terazisi ağırdır; paranın terazisi ise parlaktır ama yalnızca bir tarafı gösterir. Oysa insanlar, iki tarafı da görmek ister. Bugünler de geçer, sayın Çerçioğlu. Gün doğacak, maskeler düşecek, çorak topraklar yeniden yeşerecek. Ama o yeşermeyi sağlayacak olanlar, güç karşısında eğilmeyenler, halkına sadakatını satanlar değil, onun derdini dert edinenlerdir. Ve size şunu söyleyeyim: Güç, geçicidir; itibar ise kalıcıdır — ya da kalmamalıdır. Seçiminiz, tarihin notunu belirleyecek. Ya halkın aklına uygun bir miras bıracaksınız, ya da sadece bir zamanlar güçlü olanların kuru hikâyelerini. isimler burada, adresler bellidir; sözlerimiz ise gürdür. Dinleyen kulaklara not düşüldü: halkı hafife almayın. Çünkü halkın gözünde kaybedilen itibar, parayla değil, onurla geri alınır eğer gerçekten geri alınmak isteniyorsa.
Ekleme Tarihi: 23 Ekim 2025 -Perşembe

Belli ki topuktan vurmuşlar!..

Bir taş atılmış, sesi uzun sürmüş, yankısı sokaklara kadar varmış.
Meral Akşener bile sizden on gömlek üstünmüş, demişler.
Çok üzücü Çerçioğlu, demişler.

Oysa sözleriniz ödünç ışıklar gibi: kısa, parlak, ama içi boş.
Milyonlarca dolarınız olabilir, belki;
ama “halkın dürüst ve namusluları” gözünde
artık sıfırsınız.
Bundan sonra ne pazarı dolaşırsınız, ne de halkın geçim derdinden söz edebilirsiniz.
Halkın fakiri size selamı keser; tüm dönekler önünüze güller serer.

Bugünler de geçer sayın Çerçioğlu.
Yaşasın güce tapma.
Biât etme.
Şunun şurasında on yirmi yıl daha kirli servetler ve ayak oyunları ile gününüzü gün edin.
Ya İlahi düzene hangi yüzle gideceksiniz?

Bu satırlar bir tokat değil, bir aynadır.
Aynada gördüğünüz yüz, paranın ışığında parlayan bir maske mi, yoksa ter ve emekle yoğrulmuş gerçek bir alın teri mi?
Maskeleri düşüren rüzgâr bazen bir söylentiyle gelir, bazen bir sosyal medya etiketiyle;
@Özgür, @Çerçioglu, @chp — etiketler birer çınlama: isimler, adreslenmiş hesaplar, suskun ama dinleyen bir kamuoyu

İroni acı bir tat bırakır dilde; ama gerçekler daha acı.
Çünkü politikada itibarı kaybetmek, sadece bir insanın onurunu kaybetmesi değil;
o koltuğa oturmuş olanın taşıdığı güvencelerin, vaatlerin ve umutların da çöküşüdür.
Bir zamanlar “halkın temsilcisi” diye alkışlanan kişi, bugün pazarda yürürken omuzdan itilir.
Çünkü güven, para gibi değildir: geri alınması zordur, yeniden inşa edilmesi daha da zor.

Metaforlarla konuşacak olursak:
Siyaset bir nehirdir.
Nehrin suyu, halkın güveniyle akar.
Susuz bırakılan bir nehir kurur; kuruyan nehir yatağında sadece çürük ve çerçöp kalır.
Eğer liderler nehrin kaynağını zehirlerse, aşağıda yaşayanlar susuzluktan kırılır.
Ve insanlar artık lüks villa pencerelerinden değil, kuruyan dere yataklarından bakar olurlar.

Dürüstlük dediğiniz nedir?
Bir ilan panosunda yazılı güzel sözler mi, yoksa cebinizdeki hesap tablosunda bulunmayan, gecenin en karanlık saatinde bile sizi sarsan vicdan mı?
Halkın “dürüst ve namuslu” dediği kişiler, tarihin tanıklığında ortaya çıkar;
para gelince eğilenler değil, fırtınada direği tutanlardır.
Ve bugün halkın gözünde sarsılan itibar, yarın tarih sayfalarına da sarsıntıyla geçer.

İnsanlık mıdır bu? Ya da sadece müdavimlik mi?
Güce tapma, biât etme; bunlar eski oyunların yeni varyasyonları.
Güç yanındaysa paçanı sıvayıp yürü; güç kaybolduğunda ise başka bir gücün önünde boyun bük.
Ama unutmayın: geçmişte paça sıvayanların bir gün aynada yalnız kaldığı görülmüştür.

Siyasi hayat bir tiyatroysa, seyirci her daim hazırdır.
Perdeler açılır, replikler söylenir; alkışlar gelir.
Ama sahne arkasında yapılan pazarlıklar, kozlar ve sessiz anlaşmalar; işte onlar seyirciye gösterilmez.
Seyirci bunları hissetse de, duymazdan gelir. Ta ki bir gün perde düşene kadar.
Ve o gün, sahnedeki oyuncular değil, maskeleri düşenler hatırlanır.

Ve şimdi halka dönelim:
Halkın fakiri size selamı keser deriz. Bu, sadece kırgın bir söz değildir; bir uyarıdır.
Halk, karnı açken nutuk dinlemek istemez; ekmek ister.
İtibar kaybı sadece prestij kaybı değil, aynı zamanda güçsüzleşme, kaynakların kaçışı, yatırımcıların çekilmesi demektir.
Oysa siyasetçinin görevi, sadece koltuğunu korumak değil; o koltuğun altında yatan insanların hayatını kolaylaştırmaktır.

İyi yönetişim, şeffaflık ve hesap verilebilirlik; bunlar demode değil, tam tersine siyasetin can suyu.
“Para varsa her şey var” diyenlere hatırlatılmalı: para her şeyi satın almaz; güveni satın alamaz.
Ve güvenin kaybedildiği yerde, en büyük servet bile yalnız bir taş gibi kalır — parlak ama anlamsız.

Son olarak bir ikaz:
Gün gelip de tarih susmazsa, sözünüzün, yaptığınız işin ve ardınızda bıraktığınız mirasın hesabı sorulacaktır.
Vicdanın terazisi ağırdır; paranın terazisi ise parlaktır ama yalnızca bir tarafı gösterir.
Oysa insanlar, iki tarafı da görmek ister.

Bugünler de geçer, sayın Çerçioğlu.
Gün doğacak, maskeler düşecek, çorak topraklar yeniden yeşerecek.
Ama o yeşermeyi sağlayacak olanlar, güç karşısında eğilmeyenler, halkına sadakatını satanlar değil, onun derdini dert edinenlerdir.

Ve size şunu söyleyeyim:
Güç, geçicidir; itibar ise kalıcıdır — ya da kalmamalıdır.
Seçiminiz, tarihin notunu belirleyecek.
Ya halkın aklına uygun bir miras bıracaksınız, ya da sadece bir zamanlar güçlü olanların kuru hikâyelerini.
isimler burada, adresler bellidir; sözlerimiz ise gürdür.
Dinleyen kulaklara not düşüldü: halkı hafife almayın.
Çünkü halkın gözünde kaybedilen itibar, parayla değil, onurla geri alınır
eğer gerçekten geri alınmak isteniyorsa.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ege7gun.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.