Ne kadar tuhaf geliyor kulağa, değil mi?
Hani bir mahallenin en çalışkan çocuğu olursun da, ayakkabının ucu hep açıktır ya… Bizim hikâye de aynen öyle.
16 yıldır Aydın’da gazetecilik yapıyoruz.
Daha geldiğimiz gün, ilk nefesimizde, ilk kelimemizde, ilk cesur haberimizde belli olmuştu farkımız.
Didim Günce’yi çıkardığımız an, Didim’in sakin akşam havasına bir ıslık gibi girdik; “Kim bunlar?” dedi herkes.
Rakipler yatağa girerken bizi düşünür oldu, sabah gözlerini açtıklarında da yine biz vardık.
Hani bazıları karanlıktan korkar ya… Rakipler de bizim ışıktan korktu.
Sonra?
Sonra hayat bize “dur bakalım delikanlılar” dedi.
Tepemize taş yağdı, önümüze çukur kazıldı, kapılara kilit vuruldu; biz ise yine dimdik, yine aynı çizgide, yine aynı inatla yürüdük.
Yenilmedik.
Kırılmadık.
Dillere destan bir fakirliğin üstüne altın gibi gazetecilik koyduk.
Evet, belki kadromuz dar.
Evet, bazen sitelerimizi aynı hızla güncelleyemiyoruz.
Ama bunun sebebi beceriksizlik değil;
Sebebi, cebimizin içinin rüzgâr deposu olması.
Fakirlik…
Öyle bir fakirlik ki, bazen çay ocağındaki bardak bile bizden daha tok.
Ama yine de görselde biz iyiyiz.
İçerikte biz iyiyiz.
Tarzda biz iyiyiz.
Cesarette zaten rakip filan yok; orası dümdüz ova.
Ve gelelim şu meşhur dişçi meselesine…
Hani herkesin üstüne çullandığı, sosyal medya linç meydanında kadının anlattıklarıyla “Vay efendim adama bak!” diye sündürülen hikâye…
İşte orada da, kusura bakmayın ama ben dişçiden yanayım.
Kadınların anlattığı her şey doğru olacak diye bir kural yok.
Hele ki bu devirde, bir kelimeyi dev bir kar topuna çeviren bir rüzgâr var ortalıkta.
Dişçi adam işini yapmış, sistem ne diyorsa onu söylemiş, prosedür neyse onu uygulamış.
Ama kadına sorarsan, sanki adam diş muayenehanesinde değil de uzay üssünde sorgu yapmış.
Bazen gerçek, en sakin köşede dururken
hikâye bağıran taraftan çıkıyor.
Ve maalesef, bağırtının yönü çoğu zaman “kadın haklıdır mutlaka” klişesine dönüyor.
Oysa insan insandır.
Haklı haksız cinsiyete bakmaz.
Bu olayda da, bütün tutarsızlıklara rağmen hedef tahtasına dişçiyi koymak kimseye adalet kazandırmıyor.
Ama bilirim…
Linç kolaydır, sorgu zordur.
Bağıran kazanır sanılır ama gerçekte susturulan kaybettirir.
Biz ne mi yaparız?
Biz işin özü nerede, omurgası nerede, vicdanı nereye yaslanıyor ona bakarız.
Ve burada vicdan diyor ki:
“Dişçi haklı kardeşim. Haksızlık kadının tarafında.”
Yani anlayacağınız…
Biz yıllardır Aydın’da en doğru cümleyi kurmanın derdindeyiz.
Kimseden çekinmeden, kimseye yamulmadan.
Fakiriz, evet.
Ama eğrilmemişiz.
Duruşumuz altın gibi.
Yazdığımız her satır, cebimizin değil kalbimizin gücüyle ayakta.
Ve şunu söyleyeyim:
Bu şehirde çok şey değişti…
Ama biz hâlâ aynıyız.
Hâlâ en iyisiyiz.
Hâlâ en fakiriyiz.
