Bundan sonra Aydın’ın 4. Abisi benim hülo.
Abilik kimsenin tekelinde değildir!
Efeler Diyarı Aydın'ın
1. Abisi Ahmet Gözen
2. Abisi Haluk Alıcık
3. Abisi Mustafa Sarıoğlu
4. Abisi de bundan böyle benim
Var mı itirazı olan?
Diğerleri şöyle bir yol açsın bakalım!..
Bu ilanımdır, bu beyannamemdir, bu da son uyarımdır.
Kim üstüne alınıyorsa üzerine yakıştığı için alınıyordur.
Kime dokunduysam orası çürükmüş demektir.
Bazı kişiler var, bana posta koyup duruyor.
O bazıları artık önüne bakıyor, bir ayakları çukurda.
Kendi kazdığı kuyuya kendi düşenlere merdiven tutmam.
Kendini dev aynasında görenlere büyüteçle bile ciddiyet bulamam.
Bazıları da İl Başkanıyım diye bana posta koyuyor.
Hatta sağda-solda dedikodu yapıyormuş, şahsım hakkında "gay" diyormuş, deli diyormuş!
Kartvizitte yazanla delikanlılık kantarında tartın başka başka çıkar.
Parti rozeti yaka deliklerine sığar, yürek rozeti aslanın göğsüne yakışır.
Rozetiniz kalsın, ağırlık sizin, ölçü benim terazimde.
Yönetime el koyuyorum.
Kelimelerin idaresi bende, cümlenin kumandası bende, meydanın sesi bende.
Kim ayak direyip “ben de varım” derse, buyursun yan yana duralım, gölge etmeyin yeter.
Kapris ağacı gölge vermez, gövdesi çok, meyvesi yoktur.
Delikanlıysanız gelin bakalım er meydanına.
Boyunuzun ölçüsünü görelim.
Ben metreyle değil, maharetle ölçerim.
Ölçü birimim iş, kalibrasyonum cesaret, hassasiyetim vicdandır.
ER MEYDANINA DAVET
Klavye başında kabaranların gazını rüzgâr sayarım.
Sokağın dili bellidir, kâğıdın dili bellidir, hakkın dili bellidir.
Korkunun ecele faydası yoksa, iftiranın da vicdana faydası yoktur.
Buyurun, fikir getirin, delil getirin, omuz getirin; fitne getirmeyin.
Aydın’ın abiliği, mahallenin köşesinde bağırmakla olmaz.
Abilik, düşeni kaldırmaktır, kalkanı dengede tutmaktır.
Abilik, “ben” demeyi azaltıp “biz” demeyi çoğaltmaktır.
Abilik, alkışın sarhoşu olmadan, yuhalanmanın da mahkumu olmadan yürümektir.
KOLTUK SEVDALILARINA NOT
Koltuk, oturana değer katmaz, oturan koltuğa değer katar.
Koltuk devrilince altında kalanlar değil, üzerinde dik duranlar görülür.
Makamlar sahnedir, oyun biter perde kapanır; geriye oyunculuğun kalır.
Dün övündüğünüz masal yarın yüzünüzde maske olur, haberiniz olsun.
SİYASETİN ABAJURLARI
Işığı kendine çevirip milleti karanlıkta bırakanlara sözüm var.
Parlak sözleriniz tavanı aydınlatır belki ama yüreğe düşmez.
Sözüne kandil tutmayanın evinde misafir olunmaz.
Sözü olmayanın sesi çok çıkar, dikkat edin.
Ben posta koyuyorum, çünkü posta bekçisi oldum yıllarca bu şehirde.
Kapı kapı dolaştım, doğru kimdeyse onun kapısını çaldım.
Yanlışa kapıyı çarpıp çıktım, doğrunun kapısında çay soğuttum.
Çayın demi sabrın rengine benzer, bekleyene yakışır.
ESNAFIN AHI, GENÇLİĞİN NEFESİ
Tezgahta teri kurumayanla aynı safta dururum.
Dükkanın ışığını sabah yakanla aynı cümleyi kurarım.
Gençliğin hayalini borç taksitine boğan düzene “dur” derim.
Rızkını alın terinden devşirenin yanındayım, rantın gölgesinde biten ottan değilim.
Bazılarına gelince, “biz de abiyiz” diyorlar.
Abilik tarifnamesini okudunuz mu, yoksa çalakalem mi geçtiniz.
Efradını cami, ağyarını mani bir tarif yapayım bakın.
Abi; korktuğunu saklamayan, korktuğu halde geri basmayandır.
HEMŞEHRİLİK MÜHRÜ
Aydınlı olmak, incirin gölgesinde yalan konuşmamaktır.
Zeytinin dalı kırılmasın diye rüzgârla kavga etmemektir.
Kadim pazarda ses yükseltmemek, hak ölçerken teraziyi şaşırmamaktır.
Köşe taşlarına isim kazımak değil, gönül taşlarına iz bırakmaktır.
Şimdi birileri diyecek ki “üslup sert”.
Sert olan hakikatin tokadıdır, benim elim değil.
Yumuşak yastığa baş koyup sert rüyalar görenlere masal anlatmam.
Hakikat dikenli bir asmadır, üzümü tatlıdır ama elin kanar.
MÜFETTİŞ-İ VİCDAN
Kendimi önce kendime denetlettim.
Nerede eksik, nerede taşkın, nerede fazla, nerede noksan, tek tek yazdım.
Kendi defterini dürmeyen, başkasının sayfasını çeviremez.
O yüzden dilim sertse de terazim şaşmaz.
“Parti” diyenlere parti gibi konuşayım.
Partiler gelir geçer, dert kalırsa dava olur.
Dava, sandıkta başlar, sokakta büyür, vicdanda yaşar.
Rozetin rengi değişir, hakkın rengi değişmez.
“Gazeteci misin siyasetçi misin” diyenlere de iki çift sözüm var.
Ben kalemin siyasetini yaptım, siyasetçinin kalemini değil.
Satırlara omuz verdim, omuzlara cümle yüklemedim.
Cümlelerim yürür, yürüyecek olan da onlardır.
ARADA KALANLAR
Ne sağın gölgesindeyim ne solun serinliğinde.
Ben Aydın’ın ortasında, meydanın tam göbeğinde, halkın nefesinde duruyorum.
Rüzgâr nereden eserse essin, pusulam kuzeyi gösterir.
Kuzey dediğim de hak, adalet, vicdandır.
Hadi buyurun, “er meydanı” dedik, işte meydan.
Safınızı belli edin, safınızı temiz tutun.
Araya sis perdesi çekmeyin, sözü buğulandırmayın.
Sözün buğusu artarsa gözün feri kaçar.
HESABI OLANLAR, HİKAYESİ OLANLAR
Hesabı olanın defteri kabarır, hikayesi olanın yüzü güler.
Ben hikayemi sokakta yazdım, defterimi meydanda açtım.
Bir sayfa da size bıraktım, doldurun bakalım, yazacak cesaretiniz var mı.
Cesaret, kalemin ucundaki en ağır mürekkep damlasıdır.
Mesele şahsi değil, mesele şehrin nefesi.
Nefesi kesilmiş şehri, alkışla değil, eylemle diriltirsiniz.
Eylem de laftan önce, lafa rağmen, lafın ötesinde durur.
Laf çok, iş az olanlara tabelayı ters asarım.
ABİLİK KANUNLARI (GAYRİRESMİ AMA YÜRÜRLÜKTE)
-
Kibire sıfır tolerans.
-
İftiraya anında cevap.
-
Emeğe sonsuz hürmet.
-
Gençliğe geniş yol.
-
Kadına, çocuğa, yaşlıya ayrı hukuk, ayrı şefkat.
-
Belediyeye iş varsa şeffaflık, ihaleye iş varsa dürüstlük.
-
Basına saygı, basınla kavga değil; basına yalan dayatılmasın.
-
Makama mesafe, millete yakınlık.
-
Düşmanlığa prim yok, rakibe adil mesafe var.
-
Söz ağızdan çıkmadan vicdandan geçecek.
“Bundan böyle Aydın’ın Abisi benim, tamam mı kardeşim” dedim ya, altını kalın çiziyorum.
Tamam diyenle yola varım, tamam demeyenle yolum yine var.
Çünkü yol uzun, yürüyen çok, yürüyüşe niyet eden az.
Niyetiniz hayırsa akıbetiniz hayır olur.
MAKAM-İ MİZAH, DERS-İ İRONİ
Kendini dev aynasında görenlere küçük bir ayna veririm, bütün devlikler büzüşür.
Siyaset sahnesinde figüran olup kuliste kral kesilenlere bir sandalye bırakmam.
Her oyun biter, ışıklar söner, alkış diner; geriye yüzünüz kalır.
O yüz aynada kimi görüyorsa, ben de onu görürüm.
Bana “delikanlıysan…” diyenlere cevap veriyorum, delikanlılık delilik değildir.
Delikanlı, delmeye kalmadan önce kanlı kansız düşünendir.
Sertliğim sözde, tavrımda sebat, tarzımda berraklık vardır.
Şahin gözüyle bakarım, serçe yüreğini incitmem.
SON ÇAĞRI, AÇIK DAVET
İftira eritir, gerçek dondurur, zaman gösterir.
Ben zamanı yanımda taşıyorum, sabrı cebimde gezdiriyorum.
Şehrin sesini kulağımdan, milletin sesini yüreğimden eksik etmiyorum.
Eksilen varsa, yerine hakkı koyuyorum.
Alayınıza postamı koyuyorum işte.
Posta dediğin kabalık değil, sağlamlıktır.
Sert vuruş değil, doğru duruştur.
Duruşu olanın yürüyüşü zaten kendini belli eder.
Delikanlıysanız gelin bakalım er meydanına.
Boyunuzun ölçüsünü görelim.
Boy ölçmek için değil, boyun eğmeyenleri görmek için buradayım.
Eğilecek tek boyun, hakkın huzurunda başımın eğildiği andır.
Aydın’ın abisi oldumsa, kardeşliği de üstleniyorum.
Kardeşlik, aynı sofrada ekmeği bölüştükçe çoğalır.
Aynı mahallede selam çoğaldıkça dua olur.
Dua çoğaldıkça şehir bereketlenir.
Son sözümü başta söylemiştim, yine söylüyorum.
Bundan sonra Aydın’ın Abisi benim hülo.
Hülo, hoyrat bir nara değil, uyanın diye bir çağrıdır.
Uyanın, toparlanın, hizaya değil, hakka durun.
Meydan burada, söz burada, imza burada.
Kayıtlara geçsin, tarihe düşsün, millete yazılsın.
Ben buradayım, burası Aydın, mesele budur.
Gerisi teferruat değil, tefekkürdür.