Ey cemiyet-i müflis! Ey kendine hayran olup aynaya methiyeler dizen gaflet uykusundaki kalabalık! Bu satırlar sana değil, seni hâlâ adam sananlara yazılmıştır. Zira ben artık “bir bilen” değilim, “bir bıkan”ım. Harf inkılâbından bu yana harflerle arası bu kadar bozuk başka bir toplum daha var mıdır, bilemem. Ama şunu bilirim: Kimi uyandırmaya çalıştıkça esneyerek cevap veriyor!
Gözlerinin feri sönmüş, lakin ekran parlaklığı hâlâ %100 olan bir güruhsunuz! Size ne söylesek, sabah kahvesi içerken “story” yapan influencer kadar etkisiz. Sahi siz kimsiniz? Bozkırda at koşturan ceddin torunları mı, yoksa ikinci el akıl kiralayıp fikir diye pazarlayan TikTok filozofları mı?
Her devrin adamı oldunuz, hiçbir devrin insanı olamadınız.
Bir yanda lisan-ı münasiple “evladım kalk oku” dedik, siz “aboo sabah sabah felsefe yapma yaa” dediniz. Bir yanda ecdad yadigârı mefahirle “tarih bir milletin hafızasıdır” dedik, siz “kanka Netflix’te Osmanlı dizisi izledim yaa çok iyi” dediniz. Ne söylesek kifayetsiz, ne anlatsak beyhude.
Ey evlât! Bilgisayara RAM takarsın hızlanır, buna amenna. Ama sana kaç dil anlatırsak anlatalım, akıl işlemciyi görmeyince sistem göçüyor be kuzum!
Siz anlamazsınız… Çünkü siz, anlamak istemeyenlerin sükûnetine alışmışsınız.
Ben artık anlatmıyorum, yalnızca yazıyorum. Zira yazmak, suskunların en yüksek sesle bağırma biçimidir. Ben artık anlatmıyorum çünkü gönlümdeki cümlelerin muhatabı, scroll yaparken “like”a basıp geçecek kadar müsvedde zihniyetli değil. Ben artık anlatmıyorum çünkü karşımda hitap edilecek bir “millet” değil, “trend” var!
Ah vakt-i selâmet... Ah meclis-i irfan! Nerde kaldınız? Artık ne bir “cemiyet-i muallime”, ne de bir “ocak-ı edeb” kaldı. Kalmadı çünkü her köşe başı, bir başka “fenomen”in ego mezarlığına dönüştü!
Ne yazayım ki size? Süslü laflarla mı anlatayım? Ayetle de anlattık, atasözüyle de... Nafile.
Bir zamanlar toprağa iz düşen gölgesinden utanırdı insan. Şimdi tweet'ine "retweet" gelmeyince depresyona giriyor. Eline telefon değil, bir miktar şahsiyet verseler belki kurtuluruz ama nerede! Şahsiyet yok, takipçi var.
Ey millet! At izi, it izine karıştı. Dünün şahbazları şimdi dizilerde romantik figüran. Türk olmak, hatırlanması gereken bir aidiyet değil; saklanılması gereken bir etiket oldu.
Ama ben unutmam! Ne Türk’lüğümü, ne de ceddimin attan inmeden yazdığı destanları!
Son söz mü?
Ben yazarım! Siz okumasanız da...
Çünkü bu kalem, sizin “görmezden” gelmenizle değil, ecdadın mezar taşında bile yazan hikmetle beslenir.