Aydın’da yalnızsan, hele bir de bekârsan, üzerine bir de şehir dışından gelmişsen…
Geçmiş olsun!
Toplumun sana yapıştırdığı etiket hazır: Sapık!
Hani sanki pazardan çıkıp domateslerin üstüne yapıştırılan fiyat etiketi gibi…
Tak!
Bir anda alnında beliriyor.
Ama işin asıl ironisi burada başlıyor:
Aydın’da geçmişte yaşanan türlü rezaletlere bakıyorsun;
hayvana tecavüz edeninden, sokak ortasında taşkınlık yapanına kadar bütün skandalların failleri belli:
Genç veya orta yaşlı tipler.
Ama buna rağmen suç damgasının vurulduğu kişi, nedense yaşlı ve yalnız olan oluyor.
Mantık yok, psikoloji yok, adalet hiç yok.
Sistemin formülü basit:
Gürültüyü genç çıkarır, dayak yaşlıdan çıkar; o yüzden suçu yaşlıya yükle, ucuza gelsin.
ASANSÖRDE “SUÇÜSTÜ” (!)
Adam evinde yaşıyor, günlük hayatını sürdürüyor.
Asansöre biniyor.
Yanında bir kadın denk geliyor.
Sıradan bir olay, normal bir hayat…
Ama bir bakıyorsun yönetici kapını çalıyor:
“Abi kadınlarla asansöre biniyormuşsun, rahatsız oluyorlarmış.”
Yahu sanki adam asansöre binmiyor, uzay mekiği kaçırıyor!
Sanki 3. kata çıkmıyor, paralel evrende kadın avlıyor!
Toplumdaki bir grup, paranoyayı olimpiyat sporuna çevirmiş durumda.
KAĞIT DUVARLI DAİRELER VE “MEKANİK OSURUK SİSTEMİ”
Yan dairede genç bir üniversite öğrencisi ve sevgilisi var.
Duvarlar öyle ince ki, müteahhit sanki duvar örmemiş;
arketip olarak “peçete” kullanmış gibi.
Banyodan gelen sesler duyuluyor.
Salon yankı yapıyor.
Evin içinde kendi sesini bastıracak seviyede bir gürültü…
Sanki hoparlörü yanlışlıkla yandaki daireye kurmuşlar.
Adam utanmış, rahatsız olmuş ama gidip yüz yüze söylemeye çekinmiş.
İnsanca davranmış.
Yöneticiden rica etmiş:
“Uyarın da biraz dikkat etsinler.”
Ama karşı taraf ne anlamış dersin?
“Bu yaşlı bizi dinliyor.”
Kardeşim duvar kağıttan yapılmış duvar kağıdı!
İstersen kulaklarını silikonla kapat yine duyarsın!
Burada dinleme yok; duyma var.
Fizik var.
Gerçek var.
Sinir var.
İNATLA BÜYÜYEN GÜRÜLTÜ
Gençler konuyu almış, çarpıtmış, kendilerini mağdur ilan etmiş.
Yetmemiş, bir de kalabalığı artırmışlar.
Bir erkek, dört kız…
Sanki adamı bilerek delirtiyorlar.
Gürültü düştükçe artırıyorlar; tıpkı “Bu ses seni rahatsız ediyorsa bunu da dinle!” der gibi.
Adamın sabrı taşınca kapıyı çalıyor.
Uyarıyor.
Kapı suratına çarpılıyor.
Saygı sıfır, kibarlık sıfır, ahlak sıfır.
Uyarı arttıkça gürültü artıyor.
Sanki “disco revizyon çalışması” yapıyorlar.
VE FİNAL: TOPLU İFTİRA
Adam en sonunda polisi arıyor.
Hukuka başvuruyor.
Gürültüyü değil, gürültüye karşı çıkmayı suç sayan bir gençlik kültürüne karşı doğru yolu izliyor.
Ne oluyor?
Karşı taraf hemen toplanıyor ve şikâyetçi oluyor:
-
Huzurlarını bozmuş.
-
Onları röntgenliyormuş.
Röntgen!
Adamın elinde kurşun önlük mü var?
Evin mutfağında röntgen cihazı mı kurmuş?
Kardeşim bu kadar mı utanmazlık olur?
Ama hepsinin cevabı hukuktan geliyor:
Savcı olaya bakıyor, saçmalığı görüyor ve dosya takipsizlikle kapanıyor.
Gerçeği en net hukuk söylüyor.
GERÇEK SORUN: İFTİRA EKONOMİSİ
Bugünün dünyasında iftira ucuz, hızlı ve kolay.
Gençler “rahatsız edildik” deyince herkes inanıyor.
Yaşlı bir adam “Rahatsız oluyorum” deyince kimse umursamıyor.
Çünkü toplumda bir algı var:
Genç her zaman haklıdır, yaşlı her zaman suçludur.
Tam tersidir efendim.
Saygı gençten beklenir, olgunluk yaşlıdan değil.
Ama dönüp bakınca gençler hazır kıta:
“Uyarı geldi mi?
İftira atalım.”
İftira bitti mi?
“Kalıbalığı toplayalım.”
SÖZÜN ÖZÜ!
Aydın’da yalnızsan, bekârsan, dışarıdan gelmişsen…
Hangi yaşta olduğun önemli değil; toplumun bir kısmı seni şüpheli ilan etmek için hazır bekliyor.
Ama gerçekler basit:
Gürültüyü yapan gençlerdi.
İftira atan gençlerdi.
Saygısızlığı büyüten gençlerdi.
Mağdur olan ise,
Sadece sessizlik isteyen, huzur isteyen, evinde yaşamak isteyen kişiydi.
İftiraya karşı durmak erdemdir.
Haksızlığa karşı susmamak cesarettir.
Ve toplumun uydurduğu etiketlerden daha yüksek bir adalet her zaman vardır.
