Didim, benim için bir yer adı değil, bir eşikti.
Bundan tam on altı yıl önce, haritanın bile rüzgârla konuştuğu bir noktaya taşındım.
Tekağaç denilen, Didim’in en batısı, hatta biraz abartırsak Türkiye’nin kenar çizgisi sayılabilecek bir tepeye.
Bir artı bir, küçücük bir evdi.
Havuzluydu, manzaralıydı, ama asıl lüksü sessizliğiydi.
Yağmur yağdığında ekmek almaya gidecek bakkal yoktu.
Zaten gidecek yol da yoktu.
Betonun ulaşamadığı, acele etmenin ayıp sayıldığı bir yerdi.
Sitede yaşayan tek Türk bendim.
Geri kalan herkes İngilizdi.
Çay yerine çay saati, muhabbet yerine hava durumu konuşulurdu.
Ben ise kendime bir bisiklet aldım.
Araba değil, hız değil, kaçış planı hiç değil.
Bisiklet, o günlerde benim pusulam oldu.
Alışverişe onunla gittim.
Şehri onunla dolaştım.
Didim’i, vitrininden değil arka raflarından tanımaya başladım.
İlk duraklar sahillerdi.
Issız, rüzgârlı, büyük otellerin gölgesinde kalmış sahiller.
Oteller vardı ama hayat yoktu.
Ev azdı, insan daha da azdı.
İlkbahar geldiğinde yolun rengi değişti.
Lavantalar mor bir fısıltı gibi uzanıyordu.
Zeytin ağaçları, yüzyıllık bir sabırla bakıyordu.
Ben bisikletle aralarından geçerken, sanki bana yer açıyorlardı.
Bir gün, ıssız bir koya doğru süzülürken bir teyze çıktı karşıma.
Yanında koyunlar vardı.
Belli ki o koyunlar o tepeyi benden daha iyi tanıyordu.
İleri gitme dedi.
Köpekler var dedi.
Ben dinlemedim.
Bazı uyarılar, insanın kulağından değil, başına gelince anlaşılır.
Koya doğru devam ettim.
Ve köpekler çıktı.
Bir anda değil, kararlı bir hızla.
Saldırdılar.
Bisikletle cesaret arasında kalan o kısa mesafeyi hâlâ hatırlarım.
Geri döndüm.
O teyze bağırdı.
Köpekler durdu.
Belki onu tanıyorlardı.
Belki de sınırın nerede çizileceğini biliyorlardı.
Ben o gün o koya gitmedim.
Ama vazgeçmedim.
Çünkü bazı yerler vardır, gidilmezse insanın içine yerleşir.
O koy da öyle oldu.
Issızlığıyla değil, yarım kalan yoluyla aklımda kaldı.
Didim bana o gün şunu öğretti.
Her güzellik davetkâr değildir.
Her davet güvenli değildir.
Ama insan bazen sırf kafasına koyduğu için yola çıkar.
Devamı haftaya.
Çünkü bazı yollar, tek seferde anlatılmaz.
