Ümit Yeşildağ
Köşe Yazarı
Ümit Yeşildağ
 

Du bakali N'olcek!..

Bu ülkede bazı sözler vardır, halkın diline değil, kaderine yazılmıştır. Du bakalım nolcek işte onlardan biri. Kahvenin kenarına, siyasetin göbeğine, evlerin loş koridorlarına sinen, kuşaktan kuşağa devredilen bir “bekleme hali”. Beklemenin bile milletçe örgütlendiği bir toprak burası. Son günlerde yaşadıklarımız da tam bu hissi besliyor. Sanki görünmez bir el, ülkenin ruhuna sürekli fısıldıyor: “Sakin ol vatandaş, daha hiçbir şey başlamadı…” ZAMLARIN GİDİŞİ, SÖZÜN KALANI VE CEM KÜÇÜK’ÜN DEVRİLEN DAMI Türkiye Gazetesi’nin o meşhur “saray tellalı” olarak nam salmış yazarı Cem Küçük, bir sabah uyandı ve memurlara verilen 30 bin TL’lik seyyanen zammın yanlış olduğunu söyledi. Eleştirirken de öyle bir cümle kurdu ki, ülkenin mizah arşivine girsin diye üstüne kırmızı mühür basılsa yeridir: “Bunlara 30 bin TL verdiniz bari emekliye de 4-5 bin verin, sokakta ne diyeceksiniz?” Yahu bu sözle birlikte memleketteki çarşı-pazar değil, bizzat bürokrasi cephesi dağıldı. Ertesi gün, "yoktu öyle bir şey" minvalinde fısıltılar dolaştı ve zammın geri çekildiği açıklandı. Bir ülke düşünün, söz ağızdan değil, ağızdan çıkan söz geri çekiliyor. Tıpkı oltadaki balık gibi, bir tutuluyor bir salınıyor. İktidarın bu ara favori hamlesi ise belli: Uzayı, roketi, savunma sanayiini cilala; milliyetçi refleksleri gıdıkla; tribünleri ısıt; kitleyi diri tut. Yunanistan’la az sonra bir şey olacakmış gibi, manşetler önden koşuyor. İsrail’e “dalıyoruz” havası veriliyor; o kadar ki mahalledeki bakkal bile bir ara şunu dedi: “Abi bu gidişle ben de gönüllü yazdırayım, memleket bizi çağırıyor.” Tabii ben de bir an kendimi kaptırdım, milliyetçi hislerim kabardı, “Yahu ben de mi ihtiyat askeri olsam?” diye düşündüm. İnsanın damarına pompalanan retorik, bazen akıldan hızlı çalışıyor. KARADENİZ’DE BATAN GEMİLER, AFRİKA YOLLARINDA PATLAYAN TEKNELER, GÜRCİSTAN’DA YERE ÇAKILAN UÇAK Son haftalarda yaşanan o tuhaf zincir, memleketteki kolektif merakı diri tutuyor: – Karadeniz’de batırılan gemiler, – Afrika yollarında vurulan tekneler, – Gürcistan’da düşen uçak, Hepsi tek bir duyguyu uyandırıyor: Bir şeyler oluyor ama bize söylenmiyor. Bu ülkede zaten açıklanamayan her olayın halk arasında tek karşılığı vardır: “Kesin düşürülmüştür.” Neden? Çünkü bizde komplo, çayın yanında ikram edilen şeker gibi; hem beleş hem yaygın hem vazgeçilmez. SEÇİM TAKVİMİ Mİ, YOKSA SEÇİM TANSİYONU MU? Seçim yaklaşır, ortalık bulanmaya başlar. Hava durulur, deniz kabarır, siyaset dalgalanır. Bugünlerde kulislerde konuşulan ihtimaller şunlar: – Zamanında seçim, – Erken seçim, – Seçimi ertelemek, – Hatta “hiç yapmayalım” konsepti. Neden? Çünkü savaş çıkarsa seçim ertelenir. Bu bilinir. Bu bilinince de "acaba çıkar mı?" tartışması başlar. Kısacası memleket, kolektif bir “beklenen büyük fragman” ruhuyla yaşamaya devam ediyor. Herkes köşeye sinmiş aynı cümleyi mırıldanıyor: Du bakalım nolcek… AZİZ NESİN’İN MİRAS BIRAKTIĞI O DEHŞETLİ HİKÂYE: MERAK DUYGUSUNUN YÖNETTİĞİ BİR EV İşin asıl ilginç tarafı, bu sözün kökeni bir devlet adamına değil, bir generalin nutkuna değil, Aziz Nesin’in kaleme aldığı o eşsiz hikâyeye dayanır. “Du bakalim nolcek” cümlesini en ağır haliyle yaşatan kişi ise Fıtık Amcadır. Kıskançlık duygusunu millî bir güvenlik meselesi haline getirmiş bir adam düşünün. Karısını eve kapatmak istemiyor ama dışarı salmaktan da korkuyor. Tam bir “iç denge politikası”. Kadıncağız –adı Necmiye– biraz hava almak istiyor. Adam izin veriyor, ama kalbi “güm güm güm”… Kadın sinemaya gidiyor, peşine bir adam takılıyor gibi oluyor, o adım adım izliyor; Necmiye meraktan çatlıyor: “Dur bakalım nolcek.” Fıtık Amca da çatlıyor meraktan. Kadın anlatıyor, adam yanıtlıyor; kadın anlatıyor, adamın tansiyonu çıkıyor. – Adam yanına sokuldu. – Du bakalım nolcek… – Koltuğa oturdu. – Du bakalım nolcek… – Elini bacağıma attı. – Du bakali nolcek… – Evimize geldi. – Aman Allah, du bakalım nolcek! – Soyundu, yatağa girdi. – Yandık! Du bakalım nolcek! Ve final: “Heeç… Senin her gece yaptığını yaptı.” Fıtık Amca’nın aklından çıkan dumanı görmeyen kalmamış o an. İŞTE TAM BURASI: MEMLEKETLE FITIK AMCA ARASINDAKİ KORKUNÇ BENZERLİK Bugün bu ülkede olan biten tam da budur. Siyaset, ekonomi, savaş naraları, zamlar, geri çekilen zamlar… Hepsi aslında aynı duyguyu yaşatıyor: “Dur bakalım nolcek…” Çünkü memleket de tıpkı Fıtık Amca gibi: – Her gölgeyi takip ediyor. – Her olayı merakla bekliyor. – Her gelişmede “acaba nereye varacak” diye kıvranıyor. – Her krizden önce terliyor. – Her hamleyi fazla ciddiye alıyor. Sonunda ne oluyor? Türkiye de bir gün şöyle diyebilir: “Heeç… Meğer biz de boşuna merak etmişiz.” Ama o güne kadar, memleket sandalyeye oturmuş, gözlerini açmış bekliyor: Du bakalım nolcek…
Ekleme Tarihi: 06 Aralık 2025 -Cumartesi

Du bakali N'olcek!..

Bu ülkede bazı sözler vardır, halkın diline değil, kaderine yazılmıştır.
Du bakalım nolcek işte onlardan biri.
Kahvenin kenarına, siyasetin göbeğine, evlerin loş koridorlarına sinen, kuşaktan kuşağa devredilen bir “bekleme hali”.
Beklemenin bile milletçe örgütlendiği bir toprak burası.

Son günlerde yaşadıklarımız da tam bu hissi besliyor.
Sanki görünmez bir el, ülkenin ruhuna sürekli fısıldıyor:
“Sakin ol vatandaş, daha hiçbir şey başlamadı…”

ZAMLARIN GİDİŞİ, SÖZÜN KALANI VE CEM KÜÇÜK’ÜN DEVRİLEN DAMI

Türkiye Gazetesi’nin o meşhur “saray tellalı” olarak nam salmış yazarı Cem Küçük, bir sabah uyandı ve memurlara verilen 30 bin TL’lik seyyanen zammın yanlış olduğunu söyledi.
Eleştirirken de öyle bir cümle kurdu ki, ülkenin mizah arşivine girsin diye üstüne kırmızı mühür basılsa yeridir:

“Bunlara 30 bin TL verdiniz bari emekliye de 4-5 bin verin, sokakta ne diyeceksiniz?”

Yahu bu sözle birlikte memleketteki çarşı-pazar değil, bizzat bürokrasi cephesi dağıldı.
Ertesi gün, "yoktu öyle bir şey" minvalinde fısıltılar dolaştı ve zammın geri çekildiği açıklandı.
Bir ülke düşünün, söz ağızdan değil, ağızdan çıkan söz geri çekiliyor.
Tıpkı oltadaki balık gibi, bir tutuluyor bir salınıyor.

İktidarın bu ara favori hamlesi ise belli:
Uzayı, roketi, savunma sanayiini cilala; milliyetçi refleksleri gıdıkla; tribünleri ısıt; kitleyi diri tut.

Yunanistan’la az sonra bir şey olacakmış gibi, manşetler önden koşuyor.
İsrail’e “dalıyoruz” havası veriliyor; o kadar ki mahalledeki bakkal bile bir ara şunu dedi:

“Abi bu gidişle ben de gönüllü yazdırayım, memleket bizi çağırıyor.”

Tabii ben de bir an kendimi kaptırdım, milliyetçi hislerim kabardı,
“Yahu ben de mi ihtiyat askeri olsam?” diye düşündüm.
İnsanın damarına pompalanan retorik, bazen akıldan hızlı çalışıyor.

KARADENİZ’DE BATAN GEMİLER, AFRİKA YOLLARINDA PATLAYAN TEKNELER, GÜRCİSTAN’DA YERE ÇAKILAN UÇAK

Son haftalarda yaşanan o tuhaf zincir, memleketteki kolektif merakı diri tutuyor:

– Karadeniz’de batırılan gemiler,
– Afrika yollarında vurulan tekneler,
– Gürcistan’da düşen uçak,

Hepsi tek bir duyguyu uyandırıyor:
Bir şeyler oluyor ama bize söylenmiyor.

Bu ülkede zaten açıklanamayan her olayın halk arasında tek karşılığı vardır:
“Kesin düşürülmüştür.”
Neden?
Çünkü bizde komplo, çayın yanında ikram edilen şeker gibi; hem beleş hem yaygın hem vazgeçilmez.

SEÇİM TAKVİMİ Mİ, YOKSA SEÇİM TANSİYONU MU?

Seçim yaklaşır, ortalık bulanmaya başlar.
Hava durulur, deniz kabarır, siyaset dalgalanır.

Bugünlerde kulislerde konuşulan ihtimaller şunlar:

– Zamanında seçim,
– Erken seçim,
– Seçimi ertelemek,
– Hatta “hiç yapmayalım” konsepti.

Neden?

Çünkü savaş çıkarsa seçim ertelenir.
Bu bilinir.
Bu bilinince de "acaba çıkar mı?" tartışması başlar.

Kısacası memleket, kolektif bir “beklenen büyük fragman” ruhuyla yaşamaya devam ediyor.
Herkes köşeye sinmiş aynı cümleyi mırıldanıyor:

Du bakalım nolcek…

AZİZ NESİN’İN MİRAS BIRAKTIĞI O DEHŞETLİ HİKÂYE: MERAK DUYGUSUNUN YÖNETTİĞİ BİR EV

İşin asıl ilginç tarafı, bu sözün kökeni bir devlet adamına değil, bir generalin nutkuna değil, Aziz Nesin’in kaleme aldığı o eşsiz hikâyeye dayanır.
“Du bakalim nolcek” cümlesini en ağır haliyle yaşatan kişi ise Fıtık Amcadır.

Kıskançlık duygusunu millî bir güvenlik meselesi haline getirmiş bir adam düşünün.
Karısını eve kapatmak istemiyor ama dışarı salmaktan da korkuyor.
Tam bir “iç denge politikası”.

Kadıncağız –adı Necmiye– biraz hava almak istiyor.
Adam izin veriyor, ama kalbi “güm güm güm”…
Kadın sinemaya gidiyor, peşine bir adam takılıyor gibi oluyor, o adım adım izliyor; Necmiye meraktan çatlıyor:

“Dur bakalım nolcek.”

Fıtık Amca da çatlıyor meraktan.
Kadın anlatıyor, adam yanıtlıyor; kadın anlatıyor, adamın tansiyonu çıkıyor.

– Adam yanına sokuldu.
– Du bakalım nolcek…
– Koltuğa oturdu.
– Du bakalım nolcek…
– Elini bacağıma attı.
– Du bakali nolcek…
– Evimize geldi.
– Aman Allah, du bakalım nolcek!
– Soyundu, yatağa girdi.
– Yandık! Du bakalım nolcek!

Ve final:
“Heeç… Senin her gece yaptığını yaptı.”

Fıtık Amca’nın aklından çıkan dumanı görmeyen kalmamış o an.

İŞTE TAM BURASI: MEMLEKETLE FITIK AMCA ARASINDAKİ KORKUNÇ BENZERLİK

Bugün bu ülkede olan biten tam da budur.
Siyaset, ekonomi, savaş naraları, zamlar, geri çekilen zamlar…
Hepsi aslında aynı duyguyu yaşatıyor:

“Dur bakalım nolcek…”

Çünkü memleket de tıpkı Fıtık Amca gibi:

– Her gölgeyi takip ediyor.
– Her olayı merakla bekliyor.
– Her gelişmede “acaba nereye varacak” diye kıvranıyor.
– Her krizden önce terliyor.
– Her hamleyi fazla ciddiye alıyor.

Sonunda ne oluyor?

Türkiye de bir gün şöyle diyebilir:

“Heeç… Meğer biz de boşuna merak etmişiz.”

Ama o güne kadar, memleket sandalyeye oturmuş, gözlerini açmış bekliyor:

Du bakalım nolcek…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ege7gun.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.