Aynaya Bakıp Kendine Aşık Olanlar: Narsisizmin Derin Kuyusu
"Senin sorunların bile benim kadar önemli değil."
Modern çağın görünmez pandemilerinden biri varsa, o da narsisizmdir. Herkesin kendi etrafında döndüğü, herkesin kendi hikâyesinde başrol olduğu bir dünyada, artık egolar sağlıklı bir özgüven değil, çevresine tahakküm kuran bir canavara dönüşüyor. Ve bu canavara bir isim lazım: Narsist.
Ama hayır, sadece çok “kendini seven” biri değil o. Narsist, kendini kutsayan, başkalarını küçümseyen, alkış olmadan yaşayamayan ve eleştiriyle darmadağın olan bir kişilik yapısıdır.
Kendini Tanrı sanmaz; Tanrı’nın da sadece onu düşünen bir figür olduğunu varsayar.
Narsist Kimdir?
Narsist kişi;
– Eleştiriye tahammülsüzdür,
– Hep haklıdır,
– Başkalarının başarısını küçümser,
– Kendini vazgeçilmez, eşsiz ve özel görür,
– İlgi odağı olmadığında rahatsızlık hisseder,
– Empati yeteneği düşüktür; başkasının ne hissettiği umurunda değildir, ama ne düşündüğü (özellikle onun hakkında) çok umurundadır.
Kısacası narsist, sürekli parlayan bir projektör ister ama kendisine gölge düşmesin diye o ışıkta kimseyi istemez.
Peki Bu Narsisizm Nereden Geliyor?
Kökeni Yunan mitolojisine dayanır.
Narkissos, bir gün suya bakar, yansımasını görür ve kendi görüntüsüne aşık olur. Öyle bir aşktır ki, sudan başını kaldıramaz ve oracıkta hayatını kaybeder.
Mitolojik bir hikâye gibi durur ama bugün sosyal medyada binlerce “Narkissos” yaşıyor.
Yansımasına, imajına, beğeni sayısına, “like”larına aşık binlerce kişi…
Yani narsisizm artık mit değil, bir algoritmanın beslediği duygu bozukluğu.
Narsist Yöneticiler, Patronlar, Siyasetçiler
Bir kişinin narsist olup olmadığını anlamak için çok karmaşık testlere gerek yok.
– Sürekli “ben” diyen,
– Başarının tamamını kendi hanesine yazan,
– Eleştirildiğinde kurban rolüne bürünen,
– Etrafını alkışçı ordusuyla donatan herkes, o büyük aynanın içinde yaşıyor olabilir.
Narsist bir siyasetçi, halkı değil kendini över.
Narsist bir patron, çalışanları değil kendini “marka”laştırır.
Narsist bir yönetici, çözüm üretmektense, hata olduğunda herkese parmak sallar.
Ve tuhaf olan şu ki:
Bu insanlar alkışlandıkça iyileşmiyorlar, tam aksine daha da hasta oluyorlar.
Çünkü onların terapisti “beğeni”, ilaçları ise “hayranlık”tır.
Narsistle Yaşamak: Görünmez Olmayı Kabul Etmek
Bir narsistin hayatında yer almak, bir gölge olmaktır.
– O anlatır, sen dinlersin.
– O parlar, sen ışığı yansıtırsın.
– O üzülür, sen suçlusundur.
– O sevinir, sebebi yine odur.
Ona göre herkes “yardımcı oyuncudur.”
Ve en korkuncu da şudur:
Narsist kişi, seni gerçekten sevdiğini sanabilir. Ama sevdiği şey, senin ona olan hayranlığındır.
Toplumsal Narsisizm: Hepimiz Biraz Pay Aldık mı?
Instagram filtrelerinden, LinkedIn başarı postlarına, siyasi liderlerden kişisel gelişim gurularına kadar herkes bir şekilde “mükemmel görünme” çabasında.
Bu da bireysel narsisizmi toplumsal bir norm haline getirdi.
– Empati geride kaldı, etki öne çıktı.
– Gerçeklik arka planda, imaj ön planda.
– İnsan değil “imaj yönetimi” önemli hale geldi.
Ve bu ortamda, sağlıklı bir özgüvenle, patolojik bir narsisizmi ayırmak neredeyse imkansızlaştı.
Sonuç: Ayna mı Kırılmalı, Yüz Mü Dönmeli?
Narsisizm bir hastalıksa, çaresi ilgi değil, yüzleşmedir.
Narsist biri değişebilir mi?
Teorik olarak evet, pratikte çok zor. Çünkü bir narsiste “sorun sende” demek, ona varoluşsal bir saldırı gibi gelir.
Ama kendimizi koruyabiliriz.
Kendi sınırlarımızı çizebilir, aynayı ters çevirebiliriz.
Ve belki de en önemlisi:
Gerçekten parlayan insanlarla, ışık isteyenlerden ayırmayı öğrenebiliriz.
Unutmayın; Firavun da alkışlarla büyüdü, ama alkışlar onu ilah yapmadı, sadece sonunu hızlandırdı.
"Ne oldum dememeli, ne olacağım demeli" der atalarımız; çünkü kibirin çıkardığı merdiveni, gerçekler bir günde yıkar.
Tarihin en büyük hatası, kendini vazgeçilmez sananların susmayan egosudur.
Kanuni bile “Olmaya devlet cihanda, bir nefes sıhhat gibi” derken, bugün kimi yöneticiler bir alkış uğruna tüm insanlığını tüketiyor.