ABD Başkanı, Erdoğan ile ilişkisi hakkında "Haksız bir şekilde sürgünde olduğum dönemde bile devam etti ki hileli seçim sonucuydu" dedi, hemen ardından işaret parmağıyla Erdoğan'ı göstererek, "Hileli seçimleri herkesten daha iyi bilir" diye konuşmuştu.
"Dışarıdan esen sert rüzgârlarla içerideki kırılgan yapı birleşirse, ortaya çıkacak tabloyu kimse durduramaz."
Bunu sonucunda neler olabileceğini, tek bir kişinin yüzünden ülkenin paramparça olacağını herkes biliyor!..
Haber sitelerimiz bir süre sonra bütçesizlikten kapanacak
Kapanmadan önce bol bol makale yazıyorum, bu da onlardan biri
Yazık olacak ama artık millet okuma alışkanlığını, şuurunu da kaybetti!..
Siyasetçiler de haber mecrası enflasyonundan öyle memnun ki
Dün yalvardıklarının, bugün yüzüne bakmıyor, telefonuna dahi çıkmıyor
Direkt iletişim kurulan vatsap üzerinden selam bile vermiyor....
Aydın gibi FETÖ artıklarının cirit attığı, her köşebaşını tuttuğu bir yerde zaten bizim gibi medyaların yaşaması çok zor!..
Neyse konumuza geleyim:
SEN SANDIKTA HİLE YAPMAYI İYİ BİLİRSİN!
Trump’ın gölgesinde şekillenen dünya siyaseti, Türkiye’deki seçim tartışmalarıyla birleşiyor.
SİYASETİN KARANLIK SANATI
Türkiye’de seçimlere güven konusu, yıllardır bitmeyen bir tartışma.
Sandığa olan güveni zedeleyen en küçük şüphe bile, milyonların geleceğe dair umudunu köreltebiliyor.
ABD Başkanı Trump'un Erdoğan'a söylediği şu cümle çok ürkütücü ve aslında gerçeği anlatıyor
Sen sandıkta hile yapmayı iyi bilirsin!
Bu cümle, sadece bir siyasetçiye değil, tüm düzenin işleyişine dair köklü bir güvensizliği özetliyor.
TRUMP FENOMENİ VE ABD'NİN MENFAATLERİ
Dünya siyasetinde ABD Başkanı Donald Trump’un attığı her adım, satrançtaki hamleler kadar dikkatle izleniyor.
Sağ gösterip sol vurmak onun en bilinen yöntemlerinden biri.
Ülkesini adeta bir şirket gibi yönetiyor; rakamlar, kazanç, menfaat…
İnsani değerler, etik, adalet gibi kavramlar onun dünyasında ikinci planda.
Varsa yoksa kendi çıkarı ve ABD’nin çıkarı.
SAVAŞ VE MENFAAT
Trump, gerektiğinde savaş çıkarmaktan çekinmeyen bir figür.
Kamuoyunun tepkisi, uluslararası hukuk ya da insan hakları umursanmaz hale geliyor.
Menfaatler söz konusu olduğunda, elinden gelen her şeyi yapıyor.
Libya, Irak, Suriye örnekleri hâlâ hafızalarda tazeyken, dünyanın geri kalanı için bu tablo karanlık bir gelecek vadediyor.
TÜRKİYE’YE YANSIYAN ALGI
ABD Başkanı’na Türkiye’de yaşananları nasıl anlattılar bilmiyoruz.
Ama belli ki kulağına fısıldanan bazı şeyler onu çok etkilemiş.
Öyle ki artık Ankara’da, İstanbul’da, hatta Aydın’da bile şu kaygı dillendiriliyor:
Artık oturup bekleyelim… Ne zaman gelecekler diye!
Bu cümle, sadece dış politikayı değil, içerideki siyasal endişeleri de açığa çıkarıyor.
HALKIN SESİ VE SANDIĞIN KADERİ
Tüm bu gelişmelerin ortasında, aslında en kritik unsur sandığın kendisi.
Millet dört gözle sandığı bekliyor.
İktidar da muhalefet de bunu biliyor.
Ama mesele şu: Sandığa güven duyulmazsa, hiçbir sonuç gerçekçi olmayacak.
Halk, sadece seçim günü değil, seçim öncesi ve sonrası süreçte de sözünün değerli olmasını istiyor.
UÇURUMUN EŞİĞİNDE
Bu noktada siyasetçilere büyük görev düşüyor.
Çünkü eğer iş işten geçerse, artık ne meydan nutukları ne de vaatler bir işe yarayacak.
Dışarıdan esen sert rüzgârlarla içerideki kırılgan yapı birleşirse, ortaya çıkacak tabloyu kimse durduramaz.
İşte bu yüzden…
Artık herkesin aklını başına alması gerekiyor.
SON SÖZ
Milletin sesine kulak vermeyen her iktidar, er ya da geç tarihin sayfalarında silik bir satır olarak kalır.
Ama milletin iradesi, sandığın namusu korunursa; işte o zaman demokrasi gerçekten işler.
Aksi halde, dışarıdan gelecek her fırtına, içerideki kırılganlığı daha da büyütür.
Ve bu millet, aynı hataları tekrar tekrar yaşamaktan kurtulamaz.