Ümit Yeşildağ
Köşe Yazarı
Ümit Yeşildağ
 

Sırf Yaşlıyız Diye Ha!

Sırf yaşlıyız diye... Evet, evet! Sadece doğduğum tarih benden birkaç rakam önce diye. Sanki ben o yılları seçtim, sanki ben dedim “beni biraz daha erken doğurun, torun torbaya karışayım, sonra da kimse yüzüme bakmasın.” Sırf yaşlıyım diye ha! İşte bütün mesele buymuş meğer. Benim yaptığım işleri, şimdikilerin üç tanesi bir araya gelse beceremez, ama ne fayda... CV’nin en başında yaş yazıyor ya, bütün maharetin üstünü çiziyorlar kırmızı kalemle. “Dinamik ekip” diyorlar. Hadi oradan! Dinamik dediği, kahvesine bile enerji tozu katan çocuklar… Üç gün fazla mesai yapsa gözlerinin altı kömür ocağı gibi. Ama olsun, “genç bunlar” diyorlar. Biz ise fosil! Tarihi eser! Emeklilik müzesi! Saygısızlık, küstahlık, kibir... Hepsi “yaş” bahanesiyle meşrulaşmış durumda. Saygısızlık bu yüzden, Edepsizlik bu yüzden, Küçümseme bu yüzden... Hani bir de “yaşlılara saygı” lafını dillerinden düşürmüyorlar ya, işte o tam da vitrinde duracak bir biblo cümlesi. Gerçekte saygı falan yok. Yaşlı görünce hemen uzaklaşıyorlar, sanki yaş bulaşıcı bir hastalık. “Aman amca, yaklaşma, gençliğim solacak!” Ama biliyor musun bu ne? Bu, iktidarın en ince planlarından biri. Kadınla erkeği birbirine düşman ettiler, şimdi de sıra yaşlıyla gence geldi. Erkek kadınla kavga etsin, yaşlı gençle dalaşsın… Böylece kimse dönüp de “yahu bu memlekette ne oluyor?” diye sormasın. Toplumun enerjisini birbirine çarptır, sonra da köşede oturup keyifle izle. “Bak bak, ne güzel kavga ediyorlar!” Yasalar mı? İşliyormuş… Onlara göre her şey “tıkır tıkır.” Tıkır tıkır işleyen şey sadece mezar taşı siparişleri. Yaşlılar ölmemekte direniyor, kadınlar öldürülmemekte. Bu düzenin bütün çivisi bundan çıkıyor zaten! Yaşlılar hâlâ nefes alıyor, kadınlar hâlâ direniyor, gençler hâlâ kaçmak istiyor. Yani sistem için felaket! Onlara kalsa, ortalıkta sadece AKP’li gençler, AKP’li siyasetçiler, AKP’li kediler, AKP’li sinekler kalacak. Herkes aynı marşı söyleyecek, aynı kahkahayı atacak, aynı cümlede alkışlayacak. Bir tür tek sesli demokrasi operası! Ama olmuyor işte. Çünkü aklı başında gençler bu oyunu yutmaz. Bak konserlere gidiyorlar, şarkılarda öfkesini kusuyorlar. Henüz çocuk gibiler belki ama inan, onlar da büyüyecek. O konser alanları bir gün meydanlara dönüşecek. O çoluk çocuk dediklerin, bir gün “yeter ulan” diyecek. Ve o zaman hiçbir yaş farkı kalmayacak, kimse kimseye “yaşlısın, sus” diyemeyecek. Sadece bir şey kalacak geriye: O da hatırlamak. Bizim susturulmaya çalışıldığımızı, dışlandığımızı, ama yine de pes etmediğimizi hatırlamak. Çünkü yaşlı olmak demek bitmek değil. Bazen en diri ses, en kırışık yüzün altından çıkar. Sırf yaşlıyım diye ha… Hadi ordan! Ben hâlâ buradayım. Ve konuşmaya devam edeceğim, ta ki bu memleketin “gençlik” takıntısı da “iktidar” kadar komik hale gelene kadar. SGK Müdürünün Bilinçaltı Mesajı SGK Genel Müdürü demiş ki: “Emekliler geç ölüyor, o yüzden maaşları düşük.” Bu, ağızdan kaçmış bir itiraf değil; bu, topluma verilen subliminal bir mesaj. Gayet bilinçli bir mesaj Söylemek istedikleri net: Saygısızlığı artırın, onları yaşatmayın, nefret edin. Bu cümle yalnızca bir bürokrat gafı değil; bir siyaset mühendisliğinin imzası. Bir nevi toplumsal telkin: “Yaşlı olana değer verme, onu yok say.” Peki niçin? Çünkü yönetmek her zaman en kolay yoldan çıkarılabilen bir topluma dayanır. Birbirimizi yerken, kimse iktidarın hatalarını, yolsuzluklarını, beceriksizliklerini sorgulamaz. Böylece “tıkır tıkır işleyen yasalar” söylemi devreye girer — tıkır tıkır işleyen bir şey varsa, onun amacı insanları öldürmek değil, öldürülmüş gibi göstermektir. Sistemin hayal ettiği tablo şu: ortada sadece onların onayladığı bir gençlik, onların onayladığı bir hayat, onaylı insanlar. Geri kalan? “Geç ölen” emekliler, “direnen” kadınlar, sokaktaki sinirli insanlar… Hepsi sistemin çarkını tıkıyor. Ama unutuyorlar ki; emekli olmak, ölü olmak değildir. Yaşlılığı aşağıladıkça, toplumun hafızasını, tecrübesini, kolektif zekâsını küçümsüyorlar. Ve en kötüsü: bu küçümseme sistemin kendi günahlarının üstünü örtmesine yarıyor. Bu yüzden o söz, sadece bir laftan ibaret değil — uygulanması gereken bir reçetenin açık itirafı. Bizim görevimiz ise açık: önce susturulan sesleri duyurmak, sonra o reçeteyi bozmaktır. Çünkü insanlar geç ölmeye devam edecek; fikirler geç unutulmayacak; direnenlerse daha da çoğalacak. Zenginsen İşler Değişir!.. Zenginsen… İşler o zaman işler çok değişir! Yaş mı? Kimse sormaz, kimse önemsemez!.. Kırışıklık mı? Gözler kör olur. Yeter ki banka hesabın gülümsesin, senin yüzündeki kırışıklığı kimse görmez. Bir bakmışsın etrafında istemediğin kadar genç var. Hepsi “saygılı”, hepsi “ilgili”, hepsi “enerjik.” Ama o enerji sana değil, cüzdanına yönelmiş. Ne istersen yapar, peşinden ayrılmazlar. Bir bakışın, bir bahşişin, bir kart hareketinle canlanırlar. Devir bu devir… Paran varsa, yaşın hiiç önemi yoktur. Zengin yaşlı “karizmatik” olur, fakir yaşlı “yorucu.” Zengin yaşlı “tecrübeli” olur, fakir yaşlı “bunamış.” Aynı saç, aynı kırışıklık, ama biri “klas,” öbürü “demode.” Demek ki mesele yaşta değilmiş, mesele parada. İtibar artık maaş bordrosuyla ölçülüyor. Kimse karaktere, emeğe, hafızaya bakmıyor — herkes IBAN’a bakıyor. O yüzden diyorum ya: Bu ülkede yaşlılık bile sınıfsal! Paran varsa “bilge dede” oluyorsun, yoksan “yük.” Ama bir gün o gençler var ya, paranın değil, insanlığın peşine düşerse… işte o gün, yaş da zenginlik de yerle bir olacak.   Şimdiki Gençler Yatakta En Az 5 Posta İstiyor!.. Haa, biraz edepsizliği de ben yapayım! Hep gençler konuşacak değil ya… Bizim zamanımızda da fena değildik ama öyle her yerde, her sohbette dillendirilmezdi. Şimdiki gibi değil yani. Şimdi herkes cinsel performansını hava durumu gibi paylaşıyor. “Bugün beş posta, yarın üç, haftaya diyet var.” Sanki meteoroloji raporu! Bizim zamanımızda o işler biraz gizemliydi. Flört, bir bakışla başlardı, yıllarca sürebilirdi. Şimdi ‘match’ oluyor, iki saat sonra ayrılık mesajı geliyor. Romantizm öldü, algoritma sağ olsun. Mesai arkadaşlarımızla şakalaşırdık, ama o zaman “marjinal”di o. Biraz cesaret isterdi, biraz delilik. Şimdi? Artık her yerde, herkesin dilinde. “Edepsizlik” dediğimiz şey, şimdi “özgüven” olmuş. Ne diyeyim, zaman değişti, terimler terfi etti. Ama bak dikkat et — bu yeni özgürlük de öyle sanıldığı kadar özgür değil. Sosyal medyada beş posta isteyen genç, gerçek hayatta birbirinin gözünün içine bakamıyor. Kelimeler cesur, bedenler korkak. Yatakta rekor kırıyor ama sevgide sıfır çekiyor. Dokunmayı unuttular, çünkü her şey dokunmadan hallediliyor. Yani mesele şu: Bizim zamanımızda utanç vardı, biraz giz vardı. Şimdi utanmak “gericilik”, gizem “kompleks” sayılıyor. Ama ben sana diyeyim, o eski utancın içinde bir saygı vardı. Şimdiki gürültünün içinde o saygının sesi duyulmuyor. Kısacası; şimdiki gençler yatakta beş posta istiyor, ama gönülde bir sevda bile taşıyamıyor. Beden dayanıyor belki ama ruh bitik. İşte asıl mesele de orada: Yorgun olan yaş değil, insanlığın kendisi.
Ekleme Tarihi: 01 Kasım 2025 -Cumartesi

Sırf Yaşlıyız Diye Ha!

Sırf yaşlıyız diye...
Evet, evet! Sadece doğduğum tarih benden birkaç rakam önce diye.
Sanki ben o yılları seçtim, sanki ben dedim “beni biraz daha erken doğurun, torun torbaya karışayım, sonra da kimse yüzüme bakmasın.”
Sırf yaşlıyım diye ha!
İşte bütün mesele buymuş meğer.

Benim yaptığım işleri, şimdikilerin üç tanesi bir araya gelse beceremez, ama ne fayda...
CV’nin en başında yaş yazıyor ya, bütün maharetin üstünü çiziyorlar kırmızı kalemle. “Dinamik ekip” diyorlar. Hadi oradan! Dinamik dediği, kahvesine bile enerji tozu katan çocuklar…
Üç gün fazla mesai yapsa gözlerinin altı kömür ocağı gibi. Ama olsun, “genç bunlar” diyorlar.
Biz ise fosil!
Tarihi eser!
Emeklilik müzesi!

Saygısızlık, küstahlık, kibir...
Hepsi “yaş” bahanesiyle meşrulaşmış durumda.

Saygısızlık bu yüzden,
Edepsizlik bu yüzden,
Küçümseme bu yüzden...
Hani bir de “yaşlılara saygı” lafını dillerinden düşürmüyorlar ya, işte o tam da vitrinde duracak bir biblo cümlesi. Gerçekte saygı falan yok. Yaşlı görünce hemen uzaklaşıyorlar, sanki yaş bulaşıcı bir hastalık. “Aman amca, yaklaşma, gençliğim solacak!”

Ama biliyor musun bu ne?
Bu, iktidarın en ince planlarından biri. Kadınla erkeği birbirine düşman ettiler, şimdi de sıra yaşlıyla gence geldi.
Erkek kadınla kavga etsin, yaşlı gençle dalaşsın… Böylece kimse dönüp de “yahu bu memlekette ne oluyor?” diye sormasın.
Toplumun enerjisini birbirine çarptır, sonra da köşede oturup keyifle izle.
“Bak bak, ne güzel kavga ediyorlar!”

Yasalar mı? İşliyormuş…
Onlara göre her şey “tıkır tıkır.”
Tıkır tıkır işleyen şey sadece mezar taşı siparişleri.
Yaşlılar ölmemekte direniyor, kadınlar öldürülmemekte.
Bu düzenin bütün çivisi bundan çıkıyor zaten!
Yaşlılar hâlâ nefes alıyor, kadınlar hâlâ direniyor, gençler hâlâ kaçmak istiyor.
Yani sistem için felaket!

Onlara kalsa, ortalıkta sadece AKP’li gençler, AKP’li siyasetçiler, AKP’li kediler, AKP’li sinekler kalacak.
Herkes aynı marşı söyleyecek, aynı kahkahayı atacak, aynı cümlede alkışlayacak.
Bir tür tek sesli demokrasi operası!

Ama olmuyor işte.
Çünkü aklı başında gençler bu oyunu yutmaz.
Bak konserlere gidiyorlar, şarkılarda öfkesini kusuyorlar.
Henüz çocuk gibiler belki ama inan, onlar da büyüyecek.
O konser alanları bir gün meydanlara dönüşecek.
O çoluk çocuk dediklerin, bir gün “yeter ulan” diyecek.
Ve o zaman hiçbir yaş farkı kalmayacak, kimse kimseye “yaşlısın, sus” diyemeyecek.

Sadece bir şey kalacak geriye:
O da hatırlamak.
Bizim susturulmaya çalışıldığımızı, dışlandığımızı, ama yine de pes etmediğimizi hatırlamak.
Çünkü yaşlı olmak demek bitmek değil.
Bazen en diri ses, en kırışık yüzün altından çıkar.

Sırf yaşlıyım diye ha…
Hadi ordan!
Ben hâlâ buradayım.
Ve konuşmaya devam edeceğim,
ta ki bu memleketin “gençlik” takıntısı da “iktidar” kadar komik hale gelene kadar.

SGK Müdürünün Bilinçaltı Mesajı

SGK Genel Müdürü demiş ki: “Emekliler geç ölüyor, o yüzden maaşları düşük.”
Bu, ağızdan kaçmış bir itiraf değil; bu, topluma verilen subliminal bir mesaj.
Gayet bilinçli bir mesaj
Söylemek istedikleri net: Saygısızlığı artırın, onları yaşatmayın, nefret edin.

Bu cümle yalnızca bir bürokrat gafı değil; bir siyaset mühendisliğinin imzası.
Bir nevi toplumsal telkin: “Yaşlı olana değer verme, onu yok say.”

Peki niçin? Çünkü yönetmek her zaman en kolay yoldan çıkarılabilen bir topluma dayanır.
Birbirimizi yerken, kimse iktidarın hatalarını, yolsuzluklarını, beceriksizliklerini sorgulamaz.
Böylece “tıkır tıkır işleyen yasalar” söylemi devreye girer — tıkır tıkır işleyen bir şey varsa, onun amacı insanları öldürmek değil, öldürülmüş gibi göstermektir.

Sistemin hayal ettiği tablo şu: ortada sadece onların onayladığı bir gençlik, onların onayladığı bir hayat, onaylı insanlar.
Geri kalan? “Geç ölen” emekliler, “direnen” kadınlar, sokaktaki sinirli insanlar… Hepsi sistemin çarkını tıkıyor.
Ama unutuyorlar ki; emekli olmak, ölü olmak değildir. Yaşlılığı aşağıladıkça, toplumun hafızasını, tecrübesini, kolektif zekâsını küçümsüyorlar.
Ve en kötüsü: bu küçümseme sistemin kendi günahlarının üstünü örtmesine yarıyor.

Bu yüzden o söz, sadece bir laftan ibaret değil — uygulanması gereken bir reçetenin açık itirafı.
Bizim görevimiz ise açık: önce susturulan sesleri duyurmak, sonra o reçeteyi bozmaktır.
Çünkü insanlar geç ölmeye devam edecek; fikirler geç unutulmayacak; direnenlerse daha da çoğalacak.

Zenginsen İşler Değişir!..

Zenginsen…
İşler o zaman işler çok değişir!
Yaş mı? Kimse sormaz, kimse önemsemez!..
Kırışıklık mı? Gözler kör olur.
Yeter ki banka hesabın gülümsesin, senin yüzündeki kırışıklığı kimse görmez.

Bir bakmışsın etrafında istemediğin kadar genç var.
Hepsi “saygılı”, hepsi “ilgili”, hepsi “enerjik.”
Ama o enerji sana değil, cüzdanına yönelmiş.
Ne istersen yapar, peşinden ayrılmazlar.
Bir bakışın, bir bahşişin, bir kart hareketinle canlanırlar.
Devir bu devir…
Paran varsa, yaşın hiiç önemi yoktur.

Zengin yaşlı “karizmatik” olur,
fakir yaşlı “yorucu.”
Zengin yaşlı “tecrübeli” olur,
fakir yaşlı “bunamış.”
Aynı saç, aynı kırışıklık, ama biri “klas,” öbürü “demode.”

Demek ki mesele yaşta değilmiş, mesele parada.
İtibar artık maaş bordrosuyla ölçülüyor.
Kimse karaktere, emeğe, hafızaya bakmıyor — herkes IBAN’a bakıyor.

O yüzden diyorum ya:
Bu ülkede yaşlılık bile sınıfsal!
Paran varsa “bilge dede” oluyorsun,
yoksan “yük.”

Ama bir gün o gençler var ya,
paranın değil, insanlığın peşine düşerse…
işte o gün, yaş da zenginlik de yerle bir olacak.

 

Şimdiki Gençler Yatakta En Az 5 Posta İstiyor!..

Haa, biraz edepsizliği de ben yapayım!
Hep gençler konuşacak değil ya…
Bizim zamanımızda da fena değildik ama öyle her yerde, her sohbette dillendirilmezdi.
Şimdiki gibi değil yani.
Şimdi herkes cinsel performansını hava durumu gibi paylaşıyor.
“Bugün beş posta, yarın üç, haftaya diyet var.”
Sanki meteoroloji raporu!

Bizim zamanımızda o işler biraz gizemliydi.
Flört, bir bakışla başlardı, yıllarca sürebilirdi.
Şimdi ‘match’ oluyor, iki saat sonra ayrılık mesajı geliyor.
Romantizm öldü, algoritma sağ olsun.

Mesai arkadaşlarımızla şakalaşırdık, ama o zaman “marjinal”di o.
Biraz cesaret isterdi, biraz delilik.
Şimdi?
Artık her yerde, herkesin dilinde.
“Edepsizlik” dediğimiz şey, şimdi “özgüven” olmuş.
Ne diyeyim, zaman değişti, terimler terfi etti.

Ama bak dikkat et — bu yeni özgürlük de öyle sanıldığı kadar özgür değil.
Sosyal medyada beş posta isteyen genç, gerçek hayatta birbirinin gözünün içine bakamıyor.
Kelimeler cesur, bedenler korkak.
Yatakta rekor kırıyor ama sevgide sıfır çekiyor.
Dokunmayı unuttular, çünkü her şey dokunmadan hallediliyor.

Yani mesele şu:
Bizim zamanımızda utanç vardı, biraz giz vardı.
Şimdi utanmak “gericilik”, gizem “kompleks” sayılıyor.
Ama ben sana diyeyim, o eski utancın içinde bir saygı vardı.
Şimdiki gürültünün içinde o saygının sesi duyulmuyor.

Kısacası; şimdiki gençler yatakta beş posta istiyor,
ama gönülde bir sevda bile taşıyamıyor.
Beden dayanıyor belki ama ruh bitik.
İşte asıl mesele de orada:
Yorgun olan yaş değil, insanlığın kendisi.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ege7gun.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.