Vergi rekortmeni…
Ne kadar havalı bir unvan değil mi?
“Rekortmen” deyince akla hemen olimpiyat şampiyonu gelir, kas gücü gelir, alın teri gelir. Ama bu ülkede rekortmenlik, paranın teriyle değil; vatandaşın gözünün içine baka baka zenginleşmekle oluyor.
Bakın efendim… Aydın’ın sokaklarında ayakkabısının tabanını deliklerle süsleyen gariban, kuru ekmeğini bulduğuna şükrederken; bir aile çıkıp üç kuşaktan “vergi rekortmeni” payesiyle manşetlere taşınıyor.
Sanki Aydın’ın semalarında paranın ayrı bir galaksi kurmuş hali var da biz ona teleskopla bakıyoruz.
Birileri için “gelir beyannamesi” adeta kudret vesikası olmuş.
Ne tuhaf değil mi?
SOSYO-EKONOMİK UÇURUM
Bugün Aydın’da bir emekli, maaşıyla pazardan sadece birkaç poşet doldurabiliyor.
Bir genç, asgari ücretle kirayı ödeyip mutfağa zerre para ayıramıyor.
Ama aynı günün akşamında haber sitelerinde “Çerçioğlu ailesi 60 milyon TL vergi ödedi” başlıklarını görüyor.
Bu işte resmen bir duygu manipülasyonu var:
“Bakın biz vergimizi ödüyoruz, en çok biz ödüyoruz, o hâlde en çok kazanma hakkı da bizim” diyerek toplumsal tepkiyi törpülemeye çalışıyorlar.
YENİ KELİMELERLE TABLO
Bu durumu anlatmak için birkaç yeni kavram koyalım masaya:
Sermaye aristokrasisi → Vergi rekortmenliğiyle halktan ayrışan, ayrıcalıklı sınıf.
Ekonomik vitrinizasyon → Reklam ve medya yoluyla parayı “gurur kaynağı” gibi sergileme hali.
Toplumsal disonans → Halkın yaşadığı sefaletle, ekranlarda gördüğü zenginlik arasındaki uyumsuzluk.
Finansal hegemonya → Servet sahiplerinin, ödedikleri vergiler üzerinden bile topluma hükmetme arzusu.
DEVLETİN SERMAYE ORTAKLIĞI
Devlet, vatandaşa hep der ki: “Kardeşim, sen kazan, ben de ortağın olayım.”
Eh biz de biliriz, devlet baba değil, resmen devlet “ortak.”
Yarın bir gün çıkıp “evladım, kazancının tamamını istiyorum, sana da çorba kaynasın diye bir kepçe bırakacağım” derse, vallahi billahi şaşırmam.
Zira sistemin çarkları öyle bir dönüyor ki, küçük esnaf mazotun, gübrenin, elektriğin derdinde kıvranırken; büyükler sofrada hindi çeviriyor.
Ne tesadüf değil mi?
Bir aile çıkıyor, üç koldan Aydın’ın en çok vergi ödeyenleri listesine damga vuruyor. Yani kısacası, “en zengin kim?” sorusunun yanıtı da kendiliğinden ortaya çıkıyor.
DAVALAR NE OLACAK?
Vergi rekortmeni olmakla övünmek yerine…
Hakkınızda süren onlarca davadan temize çıksanız daha iyi olmaz mı?
Aydın halkına çıkıp şeffaf bir şekilde “işte bunlar bizim davamız, şu kadar suçlamadan beraat ettik, şu kadar dosya hâlâ açık” deseniz…
O zaman belki vatandaş der ki:
“Tamam kardeşim, bu insanlar helalinden zenginleşmiş, hak etmiş, vergisini de ödüyor.”
Ama yok, böyle bir açıklama yok.
Onun yerine trol hesaplardan, paralı haber sitelerinden “Aydın’ın vergi rekortmeni yine Çerçioğlu ailesi” diye pompalanan manşetler var.
MİLLET AÇKEN, BİRİLERİ REKORTMEN OLUYOR
Millet işsizlikle boğuşuyor.
Millet pazar çantasıyla eve dönerken kara kara düşünüyor.
Kimi öğrenci öğle yemeğini geçiştiriyor, kimi çiftçi traktörüne mazot koyamıyor.
Ama ekranlarda ne görüyoruz?
“Çerçioğlu ailesi yine vergi rekortmeni oldu!”
Ne mutlu onlara!
Bu millet açken, yoksulluk sınırı altında kıvranırken, birileri her yıl liste başında boy göstermeye devam ediyor.
İRONİK BİR TABLO
Vergi rekortmeni olmak, bir bakıma “bakın ne kadar çok kazandım” demek.
Ama kimse şunu sormuyor: Bu kadar servet nasıl birikti?
Kamuoyunun merak ettiği soru şu:
Vergi rekortmeni unvanı mı daha değerli, yoksa toplumun güvenini kazanmak mı?
Hangisi daha kıymetli?
Aydın halkının gözünde hangisi itibar sağlar?
Bence halk, rakamlarla değil, dürüstlükle ikna olur.
VATANDAŞIN DİLİNDEN
Şimdi kahvede oturan bir vatandaşı düşünelim.
Çayını yudumluyor, televizyondan haberleri izliyor.
Spiker diyor ki: “Çerçioğlu ailesi vergi rekortmeni oldu.”
Adam gülüyor:
“Ula bizim vergi borcunu ödeyemedik, onlar milyonlar ödüyor. Eh paraları çok demek ki.”
İroni burada gizli.
Çay ocağında oturan amca, televizyonu gösterip şöyle diyor:
“Bak hele, bunlar rekortmen olmuş, ben ise vergi borcuma taksit yapılandıramadım.”
Pazarda domates seçen teyze ekliyor:
“Allah bunlara daha çok versin, bize de sabır. Yine de şükür, biz de onların vergisiyle yol yapıldığını görüyoruz (!)”
Vatandaşın dilindeki ironi, aslında bütün toplumsal rahatsızlığın özeti.
Vatandaşın ağzında alaycı bir tebessüm, içinde buruk bir isyan.
SON NOKTA
Vergi rekortmeni olmak, tek başına bir erdem değildir.
Önemli olan, bu servetin nasıl elde edildiğini, hangi yollarla büyüdüğünü, hangi davalarla gölgelendiğini veya gölgelenmediğini halka açıkça anlatmaktır.
Millet açken, sefaletin gölgesinde yaşarken, “rekortmenlik” listeleri sadece kozmetik haber olur.
Gerçek itibar, halkın gönlünde kazanılır, rakamlarda değil.
Yani Çerçioğlu Ailesi kusura bakmasın ama böyle haberler artık toplum nazarında ters teper, antipatik karşılanır, olumlu hiçbirşey kazandırmaz, hiç yapılmasa daha iyiydi.
Çünkü o eski aptal halk yok artık!..
Herkes uyandı ve neyin ne olduğunu çok iyi biliyor.