Türkiye siyasetinin en köklü partilerinden biri olan Cumhuriyet Halk Partisi, bugün gelinen noktada hâlâ kendi içinde kimin “daha halkçı”, kimin “daha Atatürkçü” olduğuna karar verememiş bir yapıyı andırıyor.
Oysa 100 yıllık bir parti, artık “kendi kimliğini” tartışmak yerine ülkenin geleceğini konuşmalıydı.
Ama CHP hâlâ 1923’ü anlatmakla meşgul.
2025’i anlamakta zorlanıyor.
Ve bu tablo içinde Genel Başkan Özgür Özel’in işi, gerçekten de kolay değil.
Kolay mı?
100 yıllık partinin direksiyonuna geçmişsin ama arka koltukta herkes ayrı yöne çekiyor.
Niyet Okuma Sanatı: CHP Usulü
CHP’nin iç dinamiklerine bakınca, siyasetten çok bir “niyet okuma yarışması” görürsünüz.
Birisi çıkıp “Değişim lazım” der; hemen bir köşeden dedikodu gelir: “Bak, bu bir gün bizi satar.”
Bir diğeri “Gençleşelim, halkla bağ kuralım” der; hemen kulaklara çalınır: “Bu çocukta AKP tınısı var.”
Siyasetin doğasında kuşku olur.
Ama CHP’de kuşku artık bir kimlik belirtisi hâline gelmiş durumda.
Parti içinde güven neredeyse ekonomideki enflasyon kadar düşük, ama güvensizlik oranı faiz gibi sürekli yükseliyor.
Ne yazık ki CHP hâlâ güven kuramayan, sadece şüpheyle yaşayan bir organizma.
Nefretin Gölgesinde Kalan Muhalefet
Bir muhalefet partisinin iktidara kızması anlaşılır.
Ama CHP’nin öfkesi artık bir eleştiriden çok bir yaşam biçimi hâline geldi.
Hani derler ya, “Birine ne kadar benzediğini anlamazsın, ondan nefret etmeye başladığında anlarsın.”
CHP de yıllardır AKP karşıtlığı üzerinden varlık gösterirken, yavaş yavaş AKP’ye benzeyen reflekslerle hareket eder oldu.
Parti, eleştirdiği zihniyetin aynasını kendine çevirdiğinde de rahatsız oluyor.
Çünkü görmek istemediği bir şeyle karşılaşıyor:
Nefret, zamanla siyasi kimliği yutmuş.
Artık CHP, halkı ikna eden bir parti değil.
AKP’den nefret edenlerin ortak duygusal alanı.
Vizyon mu? O da Ne?
Bir zamanlar “çağdaşlık” kelimesinin sahibiydi CHP.
Bugün geldiği noktada, çağdaşlığı dahi sadece geçmişle ölçen, geleceğe dair hiçbir somut hayal kuramayan bir yapıya dönüşmüş durumda.
“Biz Atatürk’ün partisiyiz” söylemi elbette değerli.
Ama Atatürk’ün vizyonu geleceğe dönüktü, nostaljiye değil.
CHP ise hâlâ Atatürk’ü anı kitabı gibi okuyor, rehber kitabı gibi değil.
Sorun şu:
Vizyon, sadece “iktidara gelmek” demek değildir.
Vizyon, ülkeyi dönüştürme iddiasıdır.
CHP’nin bugünkü söyleminde bu iddia neredeyse yok.
Daha kötüsü: Parti kendi içinde birbirine tahammül edemiyor.
Nasıl olur da 85 milyona sabırla yaklaşabilir?
Özgür Özel’in Zorlu Sınavı
Özgür Özel, kuşkusuz iyi bir hatip, enerjik bir siyasetçi.
Ama CHP’nin içinde bir “yenilik umudu” olarak belirdiği gün, aslında bir restorasyon görevi de üstlendi.
Parti, tıpkı eski bir binayı boyar gibi “değişim” dedi ama temelleri kontrol etmeyi unuttu.
Özel, bir yandan tabanı heyecanlandırmaya çalışıyor, diğer yandan “derin CHP” denilen o görünmez direnci aşmaya.
Kısacası elindeki fırçayla koca duvarı boyamaya çalışıyor.
Ama boya kurumadan arkasından biri gelip duvarı yeniden griye çeviriyor.
İronik değil mi?
Özgür Özel değişim diyor ama partisi “önce bir bekleyelim, kim ne kadar samimi” modunda.
Sanki 100 yıllık siyasi hareket değil, mahalledeki apartman yönetimi:
“Herkes söz versin, sonra aidatları toplayacağız.”
Güvensizlik Döngüsü
CHP’nin en temel çıkmazı şu:
Kendine bile güvenmeyen bir parti, halka güvenemez.
İçeride sürekli olarak “kim kime ne dedi, kim hangi gruptan” tartışması yaşanıyor.
Bütün bu çekişmelerin sonunda da halkın zihninde tek bir soru beliriyor:
“Bunlar kendi aralarında anlaşamıyor, ülkeyi nasıl yönetecek?”
CHP, kendi içinde “biz” olmayı başaramazsa, “millet” olma iddiası havada kalır.
Ve belki de Özgür Özel’in en zor görevi, partisini halkın diline çevirmek olacak.
Çünkü CHP’nin dili uzun süredir halkın kalbine değil, sadece kendi kulaklarına hitap ediyor.
Sonuç: Aynı Yolda, Aynı Yerde Dönüp Durmak
CHP bugün hâlâ “iktidar olamamanın psikolojisi”ni yaşıyor.
Sanki iktidara gelmemek bir kader değil, alışkanlık olmuş.
Her seçim sonrası aynı cümle: “Bu sefer halk anlamadı.”
Oysa belki de halk anlamadı değil.
Anladı ve inanmadı.
Bir partinin en büyük krizi para, sandalye ya da oy kaybı değildir.
İnandırıcılığını kaybetmesidir.
Özgür Özel’in işi bu yüzden zor.
Gerçekten zor.
Ama belki de zorluk tam da buradadır:
Bir yandan “vizyon” satmaya çalışırken, öbür yandan kendi içindeki “şüphe ve nefret dükkanını” kapatmak zorunda.
Ve kim bilir...
Belki de CHP’nin asıl değişimi, bir gün niyet okumayı bırakıp halkı dinlemeye başladığında mümkün olacak.
Ama o güne kadar, bu ülke bu “siyasi kafa”dan çok çekti.
Ve umarım bu siyasi kafa bundan böyle de hiçbir zaman iktidar yüzü görmez.



