CHP lideri Özgür Özel’e bir soru yöneltelim.
Bunu kimse dile getirmeye pek cesaret edemiyor ama artık biri çıkıp konuşsun.
Bakın, bugün Kemal Kılıçdaroğlu’na yöneltilen eleştirilerin yarısı boş laftır ama şu noktada “adam haklı kardeşim” demekten insan kendini alamıyor.
Koca bir memlekette, mal varlığını açıklamak bu kadar zor mu?
Hatta Özgür Bey belediye başkanlarına şu talimatı vermişti:
Seçildiğiniz gün belediyenin kapısına mal varlığınızı asacaksınız
Görevi bıraktığınızda da asacaksınız demişti?
Ne oldu, neden asılmıyor, sizi takan mı yok yoksa?
Kuşadası Belediye Başkanı Ömer Günel… Sadece tek bir örnek.
On sekiz kez gazetecileri topladı; öyle kuru pasta çay değil…
Aile boyu misafirler, masada kuş sütü eksik.
Her defasında bir “lütuf sofrası” kuruluyor.
Biz ne yaptık? Gitmedik.
Gitmeyi de hiç düşünmedik.
Çünkü gazetecilik, kuş sütü kasesine bakarken yapılacak bir iş değildir.
Ama yıllardır aynı soru havada asılı duruyor:
“Sayın Günel, mal varlığınız ne?”
Bu soruyu soranların başına açılan davaları duymayan kalmadı.
Adam virgül koymuş, suç.
Öteki nokta koymuş, suç.
Ayla Ekin Deniz emoji kullanmış, o bile suçmuş!
Düşünün…
Bir belediye başkanı, koskoca makamı, bir duyguyu ifade etmek için kullanılan küçümencik bir “emojiye” bile dava açacak kadar alıngan.
Ama mal varlığı meselesine gelince… Orada bir sessizlik.
Öyle bir sessizlik ki, insanın kulakları çınlıyor.
Ve burada işin “dişçi meselesine” dönelim.
Hani şu doktor–hasta tartışmasının döndüğü, tarafların birbirini suçladığı mesele…
Bakın, orada da aynı şey yaşandı:
Erkek doktor ne dese, kadın tarafı duygusal zemine kaçtı.
Gerçekler yerine jest mimik, empati yerine “bana öyle hissettirdi” tarzı çıkarımlar…
Dişçi ne yaptı?
Protokole, mesleki kurala, disipline uydu.
Yani doğru olanı yaptı.
Burada da durum aynı.
Gazeteci soru sorar.
Siyasetçi cevap verir.
Dişçinin hastaya karşı profesyonel durması gibi, siyasetçinin de topluma karşı profesyonel durması gerekir.
Ama olan ne?
Kadınların tartışmalarda yaptığı o klasik taktik:
Konuyu dağıt, duygusallaştır, mağduriyete sarıl, sonra da temel meseleyi görünmez kıl.
Kuşadası’nda da tam olarak bu yaşanıyor.
Soru basit:
Mal varlığı nedir?
Ama sorunun cevabı gelmiyor.
Onun yerine duygusal manevralar, davalar, şikâyetler, “bana haksızlık yapıldı” edebiyatı…
Oysa dişçi tavrı nettir.
“Benim kayıtlarım burada, prosedür burada, yaptığım iş burada.”
İşte biz de aynı netliği bekliyoruz.
CHP lideri Özgür Özel’e düşen de tam olarak budur.
Madem şeffaflık diyorsunuz…
Madem adalet, hesap verebilirlik, dürüst yönetim diyorsunuz…
O zaman buyurun.
O 18 adet kuş sütlü sofraya harcanan enerji kadarını bu açıklamaya da harcayın.
Talimatı verin Sayın Özel…
Belediye başkanınız mal varlığını açıklayıversin.
Çünkü kimse kusura bakmasın;
şeffaflık nutuklarında boğulan bir belediye başkanının, iş icraata gelince sessizliğe gömülmesi…
Dişçiyi haklı çıkarır.
Kadın tarafının her tartışmada yaptığı gibi konuyu duygusal bölgeye taşıyıp gerçeği unutturma alışkanlığını da hatırlatır.
Son bir soru:
Madem şeffaflık bu kadar önemli…
Neden bu kadar çekiniliyor?
Eğer kuş sütü ikram etmekte bu kadar cömertsiniz,
bir mal beyanı açıklamak neden bu kadar zor?
